"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Latin harfleri Arapça kelimelerin mânâsını değiştiriyor!

Suna DURMAZ
31 Ekim 2012, Çarşamba
Latin harfleriyle Arapça kelimeler yazıldığında veya tecvid kâidelerine göre Kur’ân-ı Kerîm okunmadığında, bazen büyük mânâ değişiklikleri ortaya çıkıyor. Özellikle de, Kur’ân-ı Kerîm okurken harekelere ve harflerden de ‘peltek Se’ ile ‘Sin’, ‘yumuşak He’ ve ‘Ha’, ‘Sin’ ve ‘Sad’, ‘peltek Ze’ ile ‘Zay’ ve ‘Zı’ harfleri arasındaki ses farklılıklarına ve medlerden de bilhassa “medd-i tabii” (önüne geldiği harfi 1 elif miktarı uzatan med) denilen kurala çok çok dikkat etmek lâzım.

Burada –hâşâ– sizlere tecvid veya Arapça nahiv dersi verme gibi bir niyetim yok. Bu işin uzmanları var elbette. Ben sadece uzatma (med) konusunda sıkça karşılaştığım hatalara, âcizâne olarak birkaç örnek vermek istiyorum:
Meselâ, insanın mutlak nankörlüğüne işaret eden ‘Lekenûd’ kelimesi ile Allah Teâla’nın mutlak şefkatine işaret eden ‘Leraûf’ kelimesini ele alalım. Ancak, önce kısa bir nahiv bilgisi vermek gerekiyor. Şöyle ki; Arapçada ‘Lâm’ harfinin gramer olarak farklı anlamları var. Bir iki örnek verelim:
1- Lâm-ı te’kîd denilen ve mutlak veya kesinlik ifade eden Lâm.
2- Şahıs isimleri ve zamirlerin başına gelip mülküyeti ifade eden Lâm-ı tahsîs (Lî, lehu, lehum/ Benim, onun, onların)
3- Lâm-ı ta’rîf denilen tanımlama Lâm’ı (el- kitab,el- kalem)
4- Olumsuzluk ifade eden ve ‘Lâmelif’ şeklinde yazılan lâm-ı nehy (Lâ tefal!/ Yapma) ile lâm-ı nefy (Lâ yemût! / Ölmez)
Tecvid veya Arapça nahiv bilmeyenler, olumsuzluk ifade eden ve ‘Lâmelif’ şeklinde yazılan `Lâm-ı nehy ve Lâm-ı nefy’ ile ‘Lâm-ı te’kîd’i okurken veya yazarken genellikle hata yapıyorlar. Olumsuzluk anlamı veren ‘Lâm’ harfleri, kendilerinden sonra gelen kelime ile birleşmezler; okunurken de medd-i tabii denilen 1 elif miktarı uzatılır ve ‘Lâ’ diye okunup yazılırlar. Kesinlik ifade eden ‘Lâm’ harfi ise, kelimenin başında ve bitişik olarak gelir ve ‘Le’ diye okunup yazılır; yani, ‘med elif’i yoktur.
Özetle: İnsanın nankör olduğuna işaret eden ‘Lekenûd’ ve Allah’ın kullarına karşı mutlak şefkatine işaret eden ‘Leraûf’ kelimelerini ‘med’li olarak ‘Lâkenûd/ Lakenud’ ‘Lâraûf / Larauf’ şeklinde yazar veya okursanız, “Nankör değildir” ve “Şefkatli değildir” mânâları ortaya çıkar.
Âdem ve Adem arasındaki fark:
Risale-i Nur’da “Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır. (Mektubat, 226)” diye bir paragraf var. Yukarıdaki ‘adem’ kelimesi ‘yokluk/ hiçlik’ anlamındadır ve Arapçada ‘ayn-dal-mîm’ harfleriyle yazılır. Ama, bu kuralı bilmeden Risale dersleri yapanlar ‘adem’ kelimesini ‘âdem’ diye uzatmalı bir sesle okuyorlar ki, bu da büyük bir hatadır! ‘Âdem’ kelimesi, Arapçada ‘elif-dal-mîm’ harfleriyle yazılır ve ‘elif’ uzatmalı okunur. Bir de uzatmasız ‘elif-dal-mîm’ harfleriyle yazılan bir kelime vardır ki, o da ‘deri’ mânâsındadır ve ‘edem’ diye okunur. Anlamlar ne kadar farklı değil mi?
‘Âmene’ ve ‘Emine’ arasındaki fark:
Uzatmalı (medli) ‘elif, mîm-nûn’ harfleriyle yazılıp okunan ‘âmene’ kelimesi ‘inandı’ anlamındadır; aynı harflerle yazılan ancak ‘elif’ uzatmasız yazılıp okunan ‘emine’ ise ‘güven buldu’ anlamındadır. Aslına bakılacak olursa, her iki kelimenin kökü aynıdır. Yani insan iman ederek emniyet buluyor. Lâkin, Kur'ân-ı Kerîm okurken veya yazarken dikkat etmek lâzım. Meselâ, “Âmener-rasûlu bimâ ünzile.../Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene inanmıştır.” yerine, “Eminer-rasûlu bimâ ünzile../Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene güvenmiştir.” anlamı çıkıyor.
Dahi ve Dâhi:
Türkçe de ‘dahi’ kelimesi, ‘da-de’ eki gibidir. Meselâ,”O dahi böyle söyledi.” cümlesindeki ‘dahi’ kelimesi, “O da böyle söyledi.” anlamındadır. Bazı insanlar dahi kelimesini uzatarak okuyorlar ve neticede Arapça asıllı olan ‘dâhi’ kelimesi ortaya çıkıyor ki, ‘dâhi’ üstün zekâlı anlamındadır. Aynı cümlede uygularsak, “O dahi böyle söyledi.” yerine “O dâhi (üstün zekâlı) böyle söyledi.” ortaya çıkar. Gördüğünüz gibi, anlamlar çok farklı.
Hayâ ve Haya:
Hayâ, ‘edep’ anlamındadır. Haya ise, ‘cinsiyet belirtisi’dir. Harfin uzatılacağını işaret eden şapka konulmadan yazılırsa, okuma hatası ortaya çıkacağından mânâ tamamen değişir.
Âlim ve Alim:
Bildiğiniz gibi, âlim ‘bilgin’ mânâsındadır. Ancak, ‘a’ harfini uzatmalı okumazsanız, Alim olur ki, bu da ‘Ali’ ismine işareten “Benim Alim” anlamına gelir.

Okunma Sayısı: 8096
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı