Geçtiğimiz günlerde medyada Japonya’daki kadın üniversitelerinin ülkemizde de açılması konusunda farklı tartışmalara şahit olduk.
Sayın Cumhurbaşkanının Japonya ziyareti sonrasında gündemimize taşınan bir konuydu bu.
Aslında ülkemizin tarihî açısından yabancısı olmadığımız bir alan kadın üniversiteleri. Kadın fıtratına da uygun. Meselenin kaynaklardan rahatlıkla ulaşabileceğiniz tarihimizdeki seyrini öğrenmek ister misiniz?
TANZİMAT ÖNCESİNDE SIBYAN MEKTEPLERİ
Osmanlı’da Tanzimat öncesi şer’i sistem mevcuttur. İslâm hukuku kaynak alınır. Eğitim sistemi de kızlar için sıbyan mekteplerinde gerçekleşir. Daha çok hoca hanımın evinde yürütülen bu eğitim hafızlığını tamamlamış, dönemin klâsik birkaç kitabını okumayı bilen kadınlarca yapılmıştır. Kız çocukları 8–9 yaşlarına kadar bu okullara devam etmişlerdir.
TANZİMAT SONRASI
Tanzimat’ın ilânından sonra (1839) İslâm hukukunun yanında Avrupa’dan alınan kanunlar da uygulanmıştır. Bir nevi ikili sistem oluşmuştur. Batılılaşma hareketi her alanda olduğu gibi eğitimde de uygulanmıştır. Batının eğitim sistemi kendi yapımıza uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. O dönemin Osmanlı aydınlarının Batılılaşmanın nasıl olacağı üzerine tartışmaları malûmunuzdur. Mehmet Âkif’in şiirlerinde net olarak bu tartışmaların izleri görülebilir.
SULTAN ABDÜLHAMİD
ll. Abdülhamid (1842–1918) döneminde kızların eğitim öğretimlerine önem verilmiş, ilk ve orta dereceli okulların sayısı arttırılmıştır. Kız öğretmen okullarında öğrencilere örnek ve ibret alacakları meşhur kadınları tanıtmak amacıyla bir kitap hazırlama vazifesi Maarif Vekâletince Mehmet Zihni Efendiye verilir.
MEŞAHURİNNİSA
Meşahurinnisa uzun araştırmalar neticesinde iki cilt halinde hazırlanır. Şair, fakih, muhaddis, veli ve sahabi kadınlardan örnekler vardır kitapta. Mehmed Zihni Efendi Müslüman kadının cahilliği ile ilgili zanların tashihi için bu eseri kaleme almıştır. İslâm tarihinde kadınlarla ilgili çalışmalar az yapılmıştır. “Meşahirunnisa” isimli çalışma bu açıdan da önemlidir. Mehmet Zihni Efendi’nin kadınların eğitimine verdiği önemi onun ilkokul düzeyindeki küçük kız çocukları için hazırladığı “Hanım İlmihali” ve “Kızlar Hocası” isimli eserlerin sahibi olmasından da anlayabiliriz.
EBE OKULLARI
İlk kez 1843’de Mekteb-i Tıbbiye’de haftada bir gün olmak üzere ebelik tedrisatına başlanır. 1845’de ilk mezunlarını verir. II. Meşrûtiyet dönemine kadar ebelik tahsil edenlerde okuma yazma bile aranmaz, ll. Meşrûtiyet sonrasında ilk mektep diploması istenir.
KIZ RÜŞDİYELERİ
1859’da ilk kez İstanbul Sultanahmet’te bir kız rüştiyesi açılır. Aileler kız çocuklarını bu okullara göndermeleri için teşvik edilir. Okulların açılış gayesi kız çocuklarını bilgili, görgülü, evine mutluluk getiren birer hanımefendi olarak yetiştirmektir.
SANAYİ MEKTEBLERİ
Tanzimat Dönemi’nden sonra 1865’de ilk kız Sanayi Mektebi açılır. Ordu ve devletin bazı ihtiyaçları için gerekli olan kumaş ve dikiş işlerini karşılamaya yönelik eleman yetiştirmek hedeflenmektedir.
KIZ ÖĞRETMEN OKULLARI
1869’da Maarif Nezareti Fransa eğitim sistemini örnek alarak bir nizamname hazırlar. İlköğretim mecburiyeti getirilir. Kız sıbyan okulları ve kız rüştiyelerine yönelik düzenleme getirilir.
Kız okullarında öğretmenlik yapabilecek bayan öğretmenlerin yetiştirilmesi acil ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden kız öğretmen okulları açılır. Darül Muallimat adıyla eğitim veren bu okullar ll. Meşrûtiyet Dönemi’ne kadar öğrencilere burs vermiştir. Burs almayan mezunları öğretmenlik yapıp yapmamakta serbest bırakıldığından bayan öğretmenlerin sayısı arttığı gibi, Osmanlı kadınları arasındaki eğitim seviyesi de yükselmiştir.
KIZ ÜNİVERSİTESİ
1914’de kızlara has bir üniversite olan İnâs Darülfünun’u kurulmuştur.
HÜLÂSA
Osmanlı, eğitim sistemini özellikle kızların eğitimine de önem vererek çağa uydurmaya çalıştı, ama sistemin baskısı, gelişen dünya olayları, ard arda çıkan savaşlar buna izin vermedi.
Kızların eğitimini tarihî altyapısıyla birlikte düşününce Bediüzzaman Hazretleri’nin Sultan Abdülhamid’e sunduğu “Medresetüzzehra projesi”nin önemini daha iyi anlayabiliyoruz!
Kur’ân eğitimini çağın anlayışına uygun bir şekilde fen ilimleriyle mezceden Risale-i Nurlar’ı bir de bu açıdan tefekkür etmekte fayda var!