"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahlâka kurulan tuzaklar

Yasemin YAŞAR
23 Mayıs 2020, Cumartesi
İstatistikler daha fazla dindarlaşan bir Türkiye’den bahsediyor.

İlk bakışta, kulağa hoş gelen bir sonuç. Gerçekten böyle mi? diye düşünmekten edemiyorsunuz. Etrafınıza bakıyorsunuz, gerçek dindarlığın tezahürü olan ahlâkî erdemlerin, çok da yaşandığına şahit olamıyorsunuz.

O zaman daha fazla dindarlaşmak! Ahlâk sorunlarını çözmüyor mu? Neden çözmüyor? Problem nerede? gibi bir dizi soru kafanızı kemiriyor. Oysa biz biliyoruz ki bu insanlık Asr-ı Saadet gibi bir dönemi yaşadı. Ahlâkî erdemlerin dorukta olduğu, insanlık kalitesinin zirve yaptığı bir dönemdi. Üstelik tarihler de buna şahit. Ne zaman insanlar dine sarıldı terakki edildi, ne zaman hakikî dinden uzaklaşıldı tedenni edildi.

O halde inanılan değerler, insanı gerçekten erdemli, ahlâklı yapmaya haiz bir hususiyette ise, bugün görünürde dindarlaşıldığı halde bir o kadar ahlâkî yozlaşma altında yatan sebep nedir? Hata nerededir?

Sanırım soruların cevabını biliyorum. “Dini siyasete alet etmek”. İlk etapta tehlikesi çok da fark edilemeyen, bir ders ve uyarı. Ama bugün acı sonuçlarını maalesef hep birlikte yaşadığımız bir ikaz.

Dini siyasete alet etme veya bugünkü yaygın kullanımda Siyasal İslâm meselesi ciddî anlamda ahlâka kurulan şeytanî bir tuzak gibi duruyor. Hayatı dar’ül-harp veya dar’ül-sulh olarak algılayan bu anlayış için, karşı taraf dediği, ötekileştirdiği herkes “haindir”, “dış güç işbirlikçisidir”. Bu şeytanî algı, kendi dışındakilere karşı ahlâklı olma erdemini ortadan kaldıran ve hatta her şeyi mubah gören anlayışı doğurur. O zaman zaten karşısında bulunan ondan olmayan herkes haindir ve her türlü ahlâksızlık ve zulmü hak etmiştir.

İslâm’ın siyasallaştırılması problemi neticesinde güçlü olanının kendi iradesini İlâhî iradenin bir yansıması olarak görmesini sağlar. İşte tam burada çok tehlikeli bir durum başlamıştır. Zira kendi hasta ve ahlâka mugayir her fiili ve zulmü, İlâhî iradenin bir talebi, kendisini de bu talebi gerçekleştiren bir hizmetkâr görür. Bu anlayışın bir diğer vartası da malûm olduğu üzere siyasî güç ve iktidar ile ütopik bir gelecek tasavvurlarıdır. Bu ütopik gelecek düşüncesi amaca giden her yol mubahtır anlayışını doğuracaktır. Bu uğurda şahısların hukuku vs hesaba alınmaz. Birileri ölmüş zulme uğramış çok mühim değildir. Bu ise insan hayatını araçsallaştıran ve bu uğurda ahlâkı ve şefkat etmeyi tahrip eden bir süreci netice verecek diktatör ruhları ortaya çıkaracaktır.

Siyasal İslâm’ın ahlâka kurduğu bir diğer tuzak ise emir komuta anlayışı içerisinde şahıs yoktur, şahsın düşüncelerinin bir önemi yoktur. Bu ise grubun şahsı yutması, köleleştirmesi sonucunu doğurur. Bir emir eri gibi davranan grup üyeleri emirle hareket ettikleri için yaptıkları hiçbir yanlış, zulüm, ahlâksızlıkta herhangi bir sorumluluk hissetmezler. Grup psikolojisi içerisinde düşünme ve değerlendirme kabiliyetleri sıfırlanır. Kötülük, ahlâksızlık, şiddet sıradanlaşır.

Bir diğer tuzak ise bu anlayış ve algı, dinî emirler ve ahlâka dair değerleri bir bir yıpratır. Zira iktidar ve güç için her şey meşrûdur. Yalan da söylenebilir, faiz de yenebilir, hatta, hatta... Bir süre sonra vicdanın sesi de kesilir. Çünkü büyük bir amaç! Güç! İktidar!...

Hatta öyle şeytanî bir düşüncedir ki duygularınızın ayarıyla dahi oynanır. Bir arada olması imkânsız duygulara kılıflar giydirerek meşrûlaştırılır. En ilginci de şiddet ve ahlâksızlığı merhamet suretinde pazarlamaktır. Kendilerini İlâhî iradenin temsilcisi olarak gördüklerinden zulmettikleri kimseleri manevî olarak temizlediklerini bile düşünürler.

Belki de Siyasal İslâm’ın en büyük tahribi bütün kaygıları iktidar ve güç olan bu anlayışın dinide araçsallaştırmasıdır. 

Bir taraftan perdenin arkasında sekülerizmin bütün gerekleri yerine getirilirken perdenin önünde dinî söylemler sahnelenir. Safderun olan ehl-i tahkik olmayan muhakemede noksan gruplar gücün yanında yer alır ve hatta iktidarın günahlarının fetvacısı durumuna düşerler.

Hasılı, böyle bir siyasî anlayış arzı titretecek, çok zalimce işler yaptığı gibi beşerin kemalâtını da karıştırmakta ve ahlâksızlaştırmaktadır. Dolayısıyla böyle bir dindarlık! İnsanı ahlâklı yapmaz.

Bayram düşüncelerini paylaşmak niyeti ile oturduğum masadan, cemaatsiz cami, namazsız bayram, tavafsız Kâbe, ahlâkını kaybetmiş dindarlık ve daha nice içi boşaltılmış din anlayışı sızısıyla kalkıyorum.

Okunma Sayısı: 3795
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ayşegül

    23.5.2020 19:54:49

    Allah'ım hak ile batıl birbirine girdi. Kalplerimizi senin dinin üzerine sabit kıl..

  • Mehmet

    23.5.2020 03:17:04

    Eğitim şart.Hakkın üstünlüğünü hak dava etmiş kaliteli insan yetiştirmekten başka yol yok.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı