"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakikati söylemenin bedeli

Yasemin YAŞAR
17 Şubat 2024, Cumartesi
Parrhesiastes, Antik Yunan’da “hakikati söyleyen kişiler” için kullanılmış bir kavram.

Sizden daha güçsüz insanlara hakikati söylemek kişiyi parrhesiastes yapmaz; asıl ölçüt güçlülere, tiranlara karşı söyleyebilmektir. Hakikati söylemek riskli ve tehlikeliyse, karşımızda bir “ya hayat ya da ölüm” tercihi var demektir. Sokrates Antik dönemin parrhesiastesi’dir. Nitekim hakikati söylerken risk almış ve bedelini de canıyla ödemiştir.

Bir tehlikeyi bilerek göze alan kişi dürüsttür. Dürüstlük ise belli bir ahlak yapısını işaret eder ki o ahlak yapısı hakikate ulaşabilme yolunda en temel dayanak noktasıdır.

Bizim literatürümüzde “sıdk” kavramıyla ifade edebileceğimiz bu erdem, söz ve eylem uyumunu veya akıl ile yaşam arasındaki ahengi ifade eder. Bir hakikati korkusuzca söylemek; akılla, erdemle, cesaretle ve hakikatin kendisiyle hemhal olmayı (gerçek bir imanı) gerektirir.

Bu nokta-i nazardan bakıldığında asrın parrhesiastesi de Bediüzzaman’dır. Gençlik günlerinden ömrünün nihayetine kadar bu hayat yolculuğu, hayatını bir büyük hakikat uğruna adamanın ve bu adanmışlığın hakkını verecek şekilde bir donanımla yaşamanın bir örneğidir. Kendisi, “

İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar” der. (İşârâtü’l-İ’câz Bakara Suresinin yedinci âyetinin tefsiri, s 76) Büyük bir yükü omuzlamanın insanın kıymetini de, gayretini de nasıl büyüttüğünü onun hayatında görürüz. “Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.” (Hutbe-i Şamiye, s. 64)

İslâm, Kur’ân, vatan ve millet uğrundaki mücahedesi; îmân hakikatlerini anlatmak için yazdığı Risale-i Nur eserleri ve bunların yayılması için verdiği mücadele, bu yolda muhatap olduğu sürgün, zulüm, işkence, hapis, tecrid-i mutlaklar, zehirlenmeler ve bunlar karşısındaki söz, tavır ve müdafaaları Bediüzzaman’ın, nasıl bir kişiliğe sahip olduğu hakkında bize bir fikir verir.

Bu çağ yalanla doğrunun, hakiki olan ile sahte olanın birbirine karıştığı, herkesin gerçeği ya da doğruyu kendine göre, doğruluğunu teyit etmeden, hatta buna gerek görmeden, hatta yanlışlığı ispat edilmiş olsa bile, “Bana göre…” diyerek indi görüşlerini bilgi ve hakikat düzeyine yükselterek kendini ve batıl inancını, tanımladığı ve savunduğu çağdır. Biz bunlara ‘tuzu kurular’ diyoruz.

Bunlar televizyon ekranında yahut gazete köşelerinde veyahut kitapların sayfalarında büyük hikmetli cümleleri kurar, fevkalâde duygusal ifadeler sarf eder, fakat bedel ödeme ve risk alma gibi çok kritik iki değeri yaşayamazlar.

En gereksiz meseleleri gören, bunun üzerine giden bu yapılar göz önündeki nice zulümlere, haksızlıklara, adaletsizliklere, yanlışlıklara karşı sesini hiç yükseltemezler. Muktedirler karşısında tam bir üç maymunu oynarlar.

Bu tuzu kuru insanları hiç bedel öderken veya risk alırken gördünüz mü?

Güçlünün haklı olduğu, zayıfı ezdiği zeminlerde bu adamlar veya camialar nerelerdedir?

Yoksa ‘tarafsız’ bir duruşla(!) güçlünün değirmenine su mu taşırlar?

Yoksa“denge adamı”, “akil adam” dedikleri, zayıfa “Ama sen de şöyle yapmalıydın!” diye parlayarak, tokat atıp, güçlüyü ise kısık bir sesle bir parça eleştirmek midir?

Dünyalılar karşısında ürkek, dünya karşısında tutkulu adamların uhrevî söylemlerinden bıktı artık bu millet.

Uğrunda bir bedel ödemeyenlerin hakikatten söz etmesi artık iğreti duruyor.

Garantili hayat yaşayan tatlı su balıkları artık hesaba alınmıyor ve sözleri de tesir etmiyor.

Hz. Ali’nin dediği gibi, “doğru sözle batıla hizmet” etmek, bunların ki.

Dillerinde Kur’an ama dünyaya bu kadar tutkulu olan bu yapılardansa, ehl-i dünya olmasına rağmen doğru bildikleri konusunda bedel ödemeyi göze alanlar daha değerli. Hakiki hamiyetperverler, gök gürültülü sağanak yağışlı günlerde, sarp yokuşlu yollarda ve darlık günlerinde tanınır. Düz yolda, varlıkta, güneşli günlerde hamiyet naraları atanlar gülünç olduklarının farkında mıdırlar acaba?

Hasılı; bugün hayatın her safhasında bulunan bu yalancı hamiyetfuruşlar ve tuzu kuruların en tehlikelileri ise dindar görünümlü olanlarıdır. Kim bilir bugün gençlerin dünyasına dokunamamanın altında acaba bol bol konuşan ama konuştuğunu yaşamayan ve hakikati söylemek için bedel ödemeyi, risk almayı bilmeyen, cesaretsiz ve dürüst olamayan din tacirleri mi var? Bu asrın gençlerine, söylediğini yaşayan modeller, hakkı söyleme adına bedel ödeyenler olmadıkça hamiyet davamız neticeye ulaşamayacaktır.

Okunma Sayısı: 3110
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet Cemil Çökren

    18.2.2024 00:03:58

    Yeniasya din tüccarlarından olmayacak örnek alınmaya devam edecek. Az ve zayıf olarak Ve madem bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid'alar, dalaletler içerisinde bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş. Elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz. Ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Lemalar[Y] - 192

  • Salih baş

    17.2.2024 20:17:46

    Kaç kişi başımdaki saçlarım adedince canım olsa feda olsun şeriata diyebiliriz üstad gibi

  • Ömer

    17.2.2024 12:13:46

    Binlerce tebrikler ediyoruz kaleminize sağlık.👏👏👏🌅

  • Oğuz Yiğiter

    17.2.2024 07:23:01

    "Durdu durdu turnayı tam gözünden vurdu" diye bir atasözümüz var diye biliyorum. Bugünki makalenizi bitirince, birden bu cümleler döküldü dilimden Hocam. Gerçekten seyrek yazıyorsunuz fakat ata sözümüzdeki gibi bir yazıyorsunuz ama pir yazıyorsunuz. Hakikat ile hakikat ötesi çağ mukayesesinin fotoğrafını enfes bir bir üslubla ortaya koyan bir yazınızı daha zevkle okudum. Tebrikler, dualar Hocam...

  • Erhan

    17.2.2024 01:00:32

    Sarı öküzü kaptırdın mı bir daha geri alamazsın, önemli olan kaptırmamak ve bunun için gerekli, mücadele ruhu ve cesaretinin olması.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı