"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Konuşmak ve susmak (1)

Ali HAKKOYMAZ
05 Temmuz 2025, Cumartesi
Konuşurken…

Acaba dedi;

Sustu.

 

Yazıyordu…

Eli kolu titredi;

Bekledi.

 

“Hürriyet…”

Diyecek oldu;

Arkadaşları dürttü.

 

”Hakkın hatırı…”

Bütün hatırların önündeydi…

Ama, şey, yani…

 

Zormuş, be!

Susmak bile…

Bile bile…

AH

*

Fotoğraf bilgisi:

Yanımdaki hemen her şeyi konuşabildiğim Cemil Ertonga. O, edebiyatta okurken ben yeni öğretmen… 

Yirmi iki yaşındayım. Ülkeyi kurtarmak üzere yola çıkmışız(!) Hey hey! 

Nerelerdeydiniz ey büyüklerim; mihmandarlığınızın beni -kaç- yolda bıraktığını; tebessümünüzü çoğaltmak için diyeyim! Ama çoğunuz hak dünyada; biz henüz bu yalan yerdeyiz. 

Biraz merhamet edeydiniz ya biz gençlere! Çok vakit kaybetmişim çok. (Daha uzaklara gidersem gelmemiz uzun zaman alabilir.) Gel gör ki gitmek de gerekiyor. 

Sizlere de bir şey diyemiyorum; siz de uzakmışsınız hayatın her ân yeni davetine; benim gibi…Kendinize bile.

Taptaze heyecanlar, ümitler içindeydim.

O eski bavulumsu çantalar elimde… Omuz düşüren… 

İçinde ne var? Kitaplar, dergiler… Başka ne olabilir ki?! 

Ah, gariban Anadolu çocukları! (O siyah-beyaz fotoğrafları arada bir görünce ağlayasım geliyor.) Cep de cepken de delik… Sonradan öğreneceğim ki -ve hâlâ- her gereksiz şeye tomar tomar bütçe var; sana bana yokmuş! Yok anam babam yok!  

(Makam ve para… Ancak emre uyanlara imiş meğer! )

Nerden; bir yerden aklımda kalmış:

“Parasız pulsuz kalmışım ne çıkar!

Gelecek güzel günlere inanıyorum.” demiş; benim gibi paraya pula uzak kalmış bir şair. (O para belki sesimi duyar da bundan sonra kapımı çalarsa… ne diyeyim!)

Cenap Şahabettin “Tiryaki Sözleri” isimli aforizmalarını muhtevî kitapta: “Paranın gözü kör olsun ama bizi duyması için kulakları sağlam olmalı.” derken bu fakiri de düşünmüş!

Cehaletimi ancak çanta dolusu veya koltuk altlarımdaki düştü düşecek kitaplarla örtebilirdim.

(“Kitaplarla gezen adam…”

Vay be!)

İnternet, cep telefonu… nerdeee! 

(Ama/n hep o “nerdeee!” olsaydı da mı öyle kalsaydık; bu da ayrı bir tartışma, araştırma konusu…)

Bu ahirzaman, bütün bir insanlığı o koca, kara, derin, sırlı, nasırlı, kışırlı, hışırlı boşluğun içine attı. Bu kuyu git git daha da derinleşiyor. Henüz derde deva, sadra şifa bir reçete, ilaç bu “cansız camlarda” yok. Cam gibi kalplileri de paslandırıp puslandırıyor bu âlet edevat (ne varsa…)

Siz de hemen “He!” deyin diye yazmıyorum bunları. Olan bitenlerden sonra geldiğimiz tedirginliği, hastalıkları, cehaletin direngenliğini, fakirliğin milyarları ezip geçtiğini, esaret zincirlerinin daha bir kalınlaştığını, o süslü vitrinlerin az kişiye güldüğünü çocuklar da biliyor. [Bu iş daha uzar gider bu minvalin ötelerine de… şimdilik böyle… (kalsın.)]

O koca çantayla okula gidip geliyorum. Dikkat çekmiyor da değil; kitaplarla bu sıkı fıkılığım. Yani “öteki” bir dikkat… Bu kadarı da fazla gibisinden… 

Niye? 

Hayırlı işlerin hayırsızları çok olur meseli… 

Nitekim bunun ceremesini ödeyecekmişiz; ödedik. En azından -öyle- kitap okutmanın “bedava” bir iş olmadığını anladım. İlk emir “Oku!”ya muhalifleri gördüm. 

Haydi diyeyim: Tepkinin tarihe -tarih dediysem hamasete- sevdalılardan gelmesi idi. 

Şaşırdım mı? 

Hayır!   

(Yarın devam edelim)

Okunma Sayısı: 355
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı