Toplum olarak sonuçları konuşmayı çok seviyoruz.
Hâlbuki sebepler değişmeden sonuçlar değişmez. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Netice-i muzırrayı gösterir. Halbuki sefahate öyle müşevvikane bir tasvir yapar ki ağız suyu akıtır, akıl hakim kalamaz.” (Lemaat.) Bu minvalde aile kurumunun her geçen gün tahribini, boşanma istatistiklerini, meydana gelen ahlâk dışı ve tüyler ürperten olayları takip edip konuşuyoruz ve müteessir oluyoruz, fakat bu neticeleri doğuran sebepleri bir türlü görmüyor, konuşmuyor, ciddiye almıyoruz.
İşte bu meselelerden birisi de evlilik öncesi, özellikle üniversite gençliğinin neredeyse % 60’ının içinde bulunduğu bir tehlike olan flört meselesidir.
Flört; en masum ve genel anlamıyla ve hitap ettiğimiz kesimi baz alarak, karşı cinslerin birbirlerini tanımak ve uyumluluklarını test etmek amacıyla arkadaşlık kurmasıdır. Daha özelde bizim yüklediğimiz mana ile, içerisine haramın girdiği ve ayrılık elemi, karşılık görmeme elemi, kıskançlık elemi gibi psikolojik pek çok çıkmaza sürüklenildiği, küçücük nefsanî lezzetlerin, zehirli bir bala dönüştüğü, hususan sefahette erkeklere yetişemeyen ve mübarek mahlûk olan kadınların çok kaybettiği bir durumdur flört.
Bu tanım kendi ülkemizde dünya görüşü ve hayat algısına göre, sosyal sınıfların çeşitliliğine göre değişiklik göstermekte olup, Batı’daki manası ise daha gayri meşrû ilişkilerin zeminini oluşturacak uygulamalar şeklindedir.
Batı toplumlarına baktığımızda önceleri flört, gençlerin duygusal açıdan olgunlaşmalarını, çeşitli komplekslerinden kurtulmalarını, cinsellik konusunda bilgilenmelerini, eşlerin evlilik öncesinde birbirlerini tanıyarak bilinçli bir beraberlik oluşturmalarını sağlayacak bir tecrübe ve eğitim biçimi olarak kabul edilmiş ve hoş görülmüştü. Bugün gelinen noktada ise aile kurumunu kaybeden Batılı toplumlar, bir yandan bir süre önce son derece masumane ilişkiler olarak baktığı flört olayının önüne yığdığı toplumsal sorunlarla boğuşurken, bir yandan da artık duygusal ilişkinin yerini alan, cinsel hürriyet gibi kavram ve olguları tartışmaya başlamıştır.
Flört, yani evlilik öncesi gençlerin birbirlerini tanıma ve tanışma bahanesi ile belli süre beraber olması maalesef bizim kültürümüzde de yaygınlaşmıştır. Dinimizde yeri olmamasına rağmen, İslâmî duyarlılığı olan insanlar arasında bile görülebilen ve bazı muhafazakâr ailelerin de hoşgörüyle karşıladığı bu durumu haklı çıkarmak için tevillerin ise ucu bucağı yoktur.
Kuşkusuz baskın popüler kültür kanaatiyle flörtü bir ergen sosyalleşmesi, bir gençlik heyecanı ve ilk romantizm tecrübesi olarak görenler varsa da, durumun o kadar naif ve masum olmadığını kabul etmek zorundayız. Melankoliden tutun, hızla artan intihar vak’alarına kadar flörtün mağdurları onulmaz ruhî ve sosyal gerilimlerin pençesinde kıvranmaktadır.
“Gençler önceden görüşür ve flört ederse, birbirini yakından tanıma imkânları olur. Eğer huyları, anlayışları farklı ise, evlenmeden önce daha işin başındayken, ayrılırlar.”
“Flört etmeden nasıl tanıyacağım.”
“Bizim niyetimiz ciddî ve evlenmek için flört yapıyoruz.” “Bu zamanda öyle görücü usûlü vs. ile evlilik mi olur?”
“Dinimize göre sakıncalı bu durumu meşrûlaştırmak için resmî nikâhtan önce gizli dini nikâh yaptırdık” vs. uzayıp giden, sağdan yaklaşan şeytanî fısıltılar…
Nitekim tecrübeler, araştırmalar ve istatistikler, durumun hiç de böyle olmadığını göstermektedir. Ülkemizde konuyla alâkalı ciddî istatistik çalışmaları yapılmamıştır. Daha çok Batı’da yapılan bu çalışmalar neticesinde en çok boşanma olayının flörtle başlayan evliliklerde olduğu gözler önüne serilmiştir. Bu, flörtün acı bir neticesidir. Bir de flört esnasında maruz kalınan psikolojik, duygusal yıpranmalar ve flört şiddeti dediğimiz sosyal yaralar, işin daha farklı boyutlarından haber vermektedir.
Hasılı; bizim ülkemizde şimdilik durum çok da kötü değil. Çünkü toplumda yaşadığını düşündüğümüz değerlerin çoğu, aslında İslâm’ın bizdeki uzantıları, manevî zenginliklerin bakiyesidir. Fakat modern dünyaya günbegün entegre oldukça bunlar silikleşecek ve artık iffet ve hayasızlığın darbesini daha sert biçimde hissedeceğiz.
Özellikle gençlerin hedef kitle seçildiği romantizm endüstrisinin bu saldırılarından kurtulmak için birçok desteğe ihtiyacımız vardır: Şahsî takva zırhı, aile bağlarının güçlendirilmesi, zamanında ve sade evlilikler… gibi. Konuyla alâkalı olarak kişinin kendisinin atacağı adımlara, ailenin atacağı adımlara ve devletin atacağı ciddî adımlara ihtiyaç vardır.