Günümüzde evlenmek zor olduğu kadar evli kalmak da artık çok zor.
Evlilik sürecine girmiş gençlerin kendilerince bazı kıstaslar belirlemiş olmalarına rağmen bu kıstaslara uyduğu halde, kişilik ve ahlâkî zaaf taşıyan kişilerin var olduğunu bilmeleri onları korkutuyor.
Birisi, “Namaz kılıyor, sohbete gidiyor, birkaç satır okuyor.”
Bir diğeri, “İnançlı birisi, üstelik bana da karışmıyor, sohbetlere gitmemi engellemeyecek.” diyor.
Bir başkası, “Dindar, ama aynı dünya görüşüne sahip değiliz.”
“Kafa yapılarımız uyuyor, üstelik aynı dâvâ içerisindeyiz.” … Bunları uzatmak mümkün.
Evet, mütedeyyin gençlerin evlilik kıstasları aşağı yukarı aynı esaslarda birleşiyor. Fakat her geçen gün bilinçli gençlerin bu kıstasları esas almasına rağmen evliliklerini bitirdiklerine, hayal kırıklıkları yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Evlenme aşaması, genel manada, birbirini tanımaya değil, tanıtmaya endeksli. Karşılıklı tanıma değil, tanıtmayla başlayan evlilikler bir süre sonra hayal kırıklıklarıyla son buluyor. Çünkü tanımayla beraber birçok duygu altüst oluyor. “Benim evlendiğim kişi bu değil”, “Ben böyle hayal etmemiştim”, “çok farklı yönleri ortaya çıktı”, “bana başta kendisini tanıttığı gibi değil”…
Peki o zaman nasıl tanımak gerekir? Gerçekten tanımak için hangi kıstaslar lâzımdır? Bunları tek tek sayacak değiliz elbette. Fakat bir gözlük veya pencere açmak niyetimiz.
Evet, belki de en önemli nokta burasıdır. Zira kişinin söylediklerinden ziyade davranış alt yapısına bakmak gerekecektir.
Şöyle ki her “Allah’a inanıyorum” diyen, diğer yaratıklarla ilişkisini Allah adına kurmamış olabilir. Evlilik öncesi vaatler, evliliğin ilk yıllarındaki davranışlar veya toplumdaki hâkim olan dininin şeri emirlerine uyup uymamak, haftada bir sohbete gidip günde birkaç satır okumak bir kişinin gerçek kişiliğini temsil etmez.
Evlilik gibi bir ömür boyu beraberlik adına başlayan ilişkilerde, özellikle mütedeyyin ve bilinçli gençler, evlenirken tanıtım afişlerinden ziyade daha derinlere inmeli ve günlük hayatındaki çevresi ile ilişkisi, okuduklarını hayata yansıtabilmesi, sadece insanla değil çevresindeki her mahlûkla ilişkisini gözlemlemelidir. Bir kişinin gerçek kişiliğini keşfetmede en önemli ipuçları bu gözlem ve keşifte yatar. İnandığı değerleri ne kadar içselleştirdiği, hayatına ne kadar kattığı ancak bu diplerdeki duygu hareketliliklerinde keşfedilebilir.
Bu tanıma için, çok vakit geçirmeye hele, harama girmeye hiç lüzum yoktur. Meşrû dairedeki davranış diplerine nüfuz etmek kişiliğinden haber verecek pek çok ipuçlarını toplamaya kâfidir.
Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir. Şu âlemin kendi payına düşen parçacıklarını, kendi nefsanî arzuları doğrultusunda kullanan bir kişi, kâinatın bir parçası olan seni de kendi arzuları adına kullanacaktır.
Nasıl mı?
Güzelliği bizzat güzel olduğu için değil de, kendisini güzel gösterdiği için seven bir kişi meselâ evinin düzenini kendisinin düzenli olduğunu gösterme aracı olarak değerlendiren bir kişi, (bu örneği arttırabiliriz) seni de kendi itibarına katkıda bulunduğun kadar sevecektir.
Başkaları hakkında dedikodu yapan birisi, sen ayrıldıktan sonra da senin dedikodunu yapacaktır. Yalanına şahit olduğunuz birisi, size de yalan söyleyecektir.
Yediği yemeğin bizzat kendisini düşünen, o yemeği ikram edeni düşünmeyen, seninle olan ilişkisinde de, senin ikramını görüp takdir etmeyecektir. Yediği yemeğin tabağını, tabağını sofrada bırakıp kaldırmadan giden, seninle olan ilişkisindeki menfaati bitince, seni olduğun yerde bırakıp gidecektir.
Ona en çok emeği geçen anne ve babasını saymayan veya onların kıymetini bilmeyen, evlilik sürecinde senin kıymetini hiç bilmeyecek, takdir etmeyecektir. Başkalarıyla alay eden, küçümseyen veya zorla bir şeyleri değiştirmeye çalışan bir kimse, senin de varoluşsal duruşunu küçümseyecek, seni de değiştirmeye kalkacak ve psikolojik yıpranmalara maruz bırakacaktır.
Devlete ait veya bir vakfa ait üzerinde birçok hakların olduğu bir yerdeki malları vs. hoyratça kullanan, kul hakkına dikkat etmeyen, bizzat kendi cebine dokunmayan bir şeyi israf eden ve sadece kendi menfaatini düşünen, senin de kişiliğini, duygularını israf edebilecektir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yeter ki doğru bir gözlükle doğru pencereden bakalım.
Hasılı, evlilik başlangıcında verilen sözlere, tanıtımlara, reklâmlara değil, o kişinin kâinat ile olan ilişkisine bakmak lâzımdır. Bu ilişki kıvam bulmazsa, o kişinin eşiyle ilişkisi de düzelmez. Bu pencereden bakıldığında, hali hazırda devam eden pek çok evlilikler, bu diplerdeki meseleleri çözdüklerinden değil imkânsızlıktan, alternatifsizlikten, devam edip gitmektedir. Çaresizliğin beraberliği veya menfaat birliğinin devamı sebebiyle birbirini, kişiliğini öğüte öğüte devam eder gider.