Hikmet akılsız olmaz, fakat her akıl sahibi de hikmet sahibi olamaz. Hikmet sağlam bir muhakemeyi netice verir. Kişi de bu muhakeme sayesinde, hakkı, batıldan; değerliyi, değersizden; doğruyu, yanlıştan ayırabilir.
HİKMETLE KİŞİLİK OLUŞTURMA
İnsanı insan yapan ve onu faziletli kılan onun kişiliği ve şahsiyetidir. İnsanlar zeki insanları sever, başarılı insanları takdir eder, dâhileri alkışlar, ancak karakterlilerin peşinden gider.
Dolayısıyla zekâ, başarı, ilim, makam, imkân gibi özellikler ancak kişiliğin üzerine ilâve edildiğinde bir anlam ifade eder. İşte bugün belki de insaniyetin yaşadığı erezyonun tam da sebebi budur. Zira günümüzde pek çok insan belli makamlara geliyor, lâkin o makamın gerektirdiği olgunluğu ve şahsiyeti taşıyamıyorlar.
Evet kişi çok okuyor, ilim sahibi oluyor, başarılı ve hatta manevî nüfuz sahibi oluyor, fakat kişilikli bir duruş sergileyemiyor, hakkı hakikati göremiyor, değerliyi değersizden ayırt edemiyor.
Kişilik 1 ise sağına ilâve edilen sıfırlar da kişinin diğer vasıflarıdır. 1’i sildiğinizde yanyana ne kadar sıfır da olsa anlamsızdır. Dolayısıyla hayatta da sıfırları çok olan insanların sayısı hayli fazladır, fakat o sıfırlara anlam kazandıran şahsiyetli insan da bir o kadar azdır.
Kişilik ise kişinin sahip olduğu kuvveleri dengeli bir biçimde kontrol edebilmesi, vizyon ve misyonunun gereği duruş sergilemesi, sadakati, metaneti, sıddıkiyeti ile kazanılacak bir değerdir.
Evet kişinin sınır konmamış kuvvelerinden olan akıl, şehvet, gadap kuvvesini ifrat ve tefritte kullanması şahsiyetsiz, kişiliksiz, haysiyetsiz insan tipini ortaya çıkaracaktır.
Kuvve-i akliyenin hikmeti kaybetmesi, yani şahsiyetsizleşmesi kişinin kendinden başka doğru görüşü kabul etmemesi, kimsenin nasihatine kulak asmamasıdır.
İlim, hikmetten farklıdır. Zira bugün ilim olarak çok ileri olan, her gün okuyan, marifet noktasında ileri olduğu halde; hikmet ise eşyanın ve hadiselerin arka planını kavramak, derinliğine varmak, feraset ve basiretle bakmak, kafa yormak, ibret almak anlamına gelir. Bu yüzden Cenâb-ı Hak Bakara 269. âyette hikmeti dilediğine verdiğini, kime de hikmet verdiyse büyük bir hayra mazhar ettiğini buyurmuştur.
Günümüzde ise ilim sahibi olup, feraset ve basireti açık olmayan, geleceği çözümleyemeyen nice kişiler bulunmaktadır. Onlar içinde bulunduğu durumu, atacağı adımların nereye varacağını göremeyen ilim sahipleridir. Oysa ilmi olup kendisine hikmet de verilenler, içinde oldukları asrı, asırları çok rahat okuyup, olayları doğru çözümlemeyi yapabilmektedirler.
Hâsılı, hikmet akılsız olmaz, fakat her akıl sahibi de hikmet sahibi olamaz. Çünkü hikmet sağlam bir muhakemeyi netice verir. Kişi de bu muhakeme sayesinde, hakkı, batıldan; değerliyi, değersizden; doğruyu, yanlıştan ayırabilir.