27 Mayıs, seçilmişlere ve onları seçenlere yapılan darbenin yıl dönümüdür.
Aslında bu, bir millete ve demokrasiye yapılan bir darbedir. Bu yüzden, tarihî süreçte kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın darbeler alçakça bir iştir. Seçilmiş bir başbakan ile iki bakanı asıp, bir bakanı da pencereden aşağıya atacak kadar bir alçaklıktır bu.
Bu alçaklığı ve darbeler sürecinin öncesini ve sonrasını iyi analiz etmek gerekiyor ki, yaşanılanlardan ders alınabilsin.
Milletin idareye katıldığı bir rejim olan Cumhuriyet, maalesef milletin tercih hakkının olmadığı dönemleri gördü. Osmanlının son döneminde başlayan Meşrûtiyetle birlikte, ta 1950 yıllarına kadar gelen yönetim şekli her ne kadar Meşrûtiyet ve Cumhuriyet görünse de, çoğunlukla içerisinde hürriyet ve demokrasinin olmadığı, seçmenin ve seçilmenin olmadığı, kişi veya grupların idareye hâkim olduğu bir istibdat şekliydi. İsim başka, o ismin müsemması yani uygulaması başkaydı.
Bu, millete rağmen millet adına karar verme anlayışı, demokrasiye geçildiği 1950’den sonrada geri planda devam etmiştir. Bilhassa başta askerlerin başını çektiği bir azınlık tarafından bu sürdürülmeye çalışılarak, zamanla muhtıralarla, darbelerle millete ayar verilmeye çalışılmıştır.
Burada temel sıkıntı, özünde Kemalizm ve rant olan bir ideolojik devlet yapısından, hürriyetçi ve demokrasinin olduğu bir devlet idaresine, en azından bütün kurumlarıyla geçilememesidir. Yani kendini milletten üstün gören, millet adına daha doğru kararlar vereceğine inanan bir elit ve kurtarıcı sınıf, ağır bedellere rağmen idareyi millete bırakmamasıdır.
Devlet ele geçirilmesi gereken güç ve servet olarak görüldüğü için birçok kesim onun üzerine çökmeye çalışmıştır. Bugünde yaşanılan sıkıntıların temelinde bu yatmaktadır. Siyasetçisinden mafyasına, kişilerden bazı cemaatlere kadar oradan güç ve rant devşirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için de nice zulümler edilmiş, nice birikimler heba edilmiş, nice mazlumlar yangının içerisine atılmıştır.
Hürriyetin, adaletin ve demokrasinin güçlü olduğu yerlerde, devlet ele geçirilmesi gereken güç ve servet olmaktan çıkar. Rantı ortadan kalkmış ideolojik olmayan bir devlette ise darbe tehlikesi ortadan kalkar, devlet, kurumları üzerine çöreklenecek bir servet olmaz. Bu doğrultuda, liyakate ve adalete öncelik verilir, amiriyet hizmetkârlığa döner ve milletin her bir ferdi efendi konumuna yükselir.