Rahmetli Zafer Ali ağabeyi ilk görmem 1975 yılında Yeni Asya’nın Cağaloğlu binasında olmuştu. Foto muhabiriydi, ancak tanışma ve samimiyetimiz 1977 yılında gazetede çalıştığımda başlamıştı. İngiliz olmasına rağmen İngilizce konuşmaz, Türkçe cevap verirdi.
1978 yılında Karagümrük’te onunda kaldığı dershanede 2 yıl aynı yerde kaldım. Onun tek başına kaldığı bir odası vardı. Akşamları veya hafta sonları evde olduğu zamanlar odasından pek çıkmazdı. Henüz o tarihlerde çok az kimsede olan güzel bir müzik setine sahipti. Yanılmıyorsam rahmetli Mehmet Emin Birinci abinin Risale-i Nur okuduğu kasetlerin ses kayıt işlemleri Zafer Ali’nin müzik cihazında yapılmıştı. Rahmetli Mehmet Fırınci ve M. Emin Birinci abilerle iyi bir diyaloğu vardı. Fatih, Nurtaşı’nda Zafer Ali’yi sık gördüğümü hatırlıyorum. Yemek ve çay davetimize bazen gelir, bazen gelmezdi. Neşeli, sakın, huzur veren bir yapısı vardı.
ÇAY SEN İÇECEK BEN İÇECEK HANGİSİ?
Aklına uymayan şeylere itiraz ederdi. Ondan öğrendiklerimiz çoktu. Birgün çay sohbetimize davet etmiştik. Arkadaşımız iyi niyetle çayına şekerini atmıştı. O da çayı şekersiz içerdi. “Çay sen içecek ben içecek hangisi?” sorusunu hiç unutamam. Sormak gerektiğini ondan öğrenmiştim.
SİZ KİTAP OKUYOR AMA YAŞAMİYOR
Bir arkadaşımızla ufak bir tartışması olmuş onu sakinleştirmek ve gönlünü almak için odasına gittiğimde, “O bu kitapları okuyor ama yaşamıyor” demesini de unutamamıştım. Bize önemli bir ders vermişti.
Her yaz tatilini yurtdısinda farklı bir ülkeye giderek geçirirdi. Küçük bir motorsikleti vardı. Onunla tek başına gezerdi, işe de motorsikletiyle gidip gelirdi.
Evde olduğu zamanlar Arabistan’da giyilen beyaz uzun bir elbiseyi giyerdi. Nişanıma fotoğraf çekmesi için davet etmiştim. Severek gelmişti.
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Güzel bir insandı, iyi bir Müslümandı. Nurları severdi. Nur içinde yatsın. Amin.