Mehmet KARA |
|
İnsan haklarında gelinen nokta |
![]() |
Dünya İnsan Hakları Haftası kutlanırken, hem dünyada hem de Türkiye’de insan hakları ihlâlleri devam ediyor. Oysa ki, 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine Türkiye dahil dünyada onlarca ülke imza koymuştu. Bu bildirgede yer alan 30 maddeye bakıldığında altına imza konulan birçok konuya riayet edilmediği ortaya çıkıyor. “Demokrasi getireceğiz” diye ülkeler işgâl ediliyor. Dünyanın öbür ucundan gelip, yüz binlerce insan en tabiî insan hakkı olan “yaşama hakkı” hiçe sayılarak öldürülüyor. İnsan hakları kavramı çok geniş bir kavram… Bu kavramın içerisine din ve vicdan özgürlüğünden, düşünce özgürlüğüne, işkence ve kötü muameleden basın özgürlüğüne kadar birçok şey giriyor. Son günlerde yaşanan öğrenci olaylarına baktığımızda da özgürlüğün sınırının ne olması gerektiği sorgulanabilir. Konuşturmama özgürlüğü, yakıp-yıkma özgürlüğü insan haklarından mıdır? Eylem yapanlara uygulanan kötü muamele, ya da moda tabirle “orantısız güç uygulama” insan haklarının neresinde yer alıyor? Özgürlük bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamaya kadar giderse, bu konuda yapılan müdahaleler insan haklarına ne kadar uyar? Özgürlükler nerede kısıtlanabilir? Bütün bu sorular günümüzde cevap bekleyen sorular. Türkiye’de yaygın olan bazı insan hakları ihlâllerini başlıklarına baktığımızda, ihlâllerin din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, eğitim özgürlüğü gibi alanlarda yoğunlaştığını görebiliriz. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; Kur’ân kurslarında yaş sınırı uygulaması, her ne kadar halledilmiş gibi görünse de eğitimin önündeki en büyük engellerden biri olan katsayı uygulaması, yine halledilmiş gibi görünse de hem kamuda hem de üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı sıralanabilir… ««« Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan, İmam Hatip Liseleri Mezunları Derneği’nce (ÖNDER) Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde düzenlenen 6. İmam Hatipliler Kurultayı’ndaki konuşmasında, imam hatipte yaşadıklarını anlatırken, hem katsayı adaletsizliğine hem de bu liselere uygulanan ayrımcılığa dikkat çekmişti. Peki, 28 Şubat’ta uygulanan imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, katsayı adaletsizliği gibi konular giderildi mi? Giderilmedi… Bunu çözecek kim? İktidar… Erdoğan’ın katıldığı kurultayın sonuç bildirgesine bakarsak da, bunlar rahatlıkla görülebilir. “Hiçbir öğrenci kılık kıyafeti nedeniyle öğrenim hakkından mahrum edilemez. Başörtüsü önündeki engeller kaldırılsın. Kesintisiz eğitime son verilsin, zorunlu eğitim kademeli hale getirilsin. Milli Güvenlik Bilgisi derslerinin içeriği değiştirilsin. Tüm okullara temel dinî bilgiler ve Kur’ân-ı Kerim seçmeli dersleri konulsun. Karma eğitime son verilsin, kız ve erkekler için ayrı okullar açılsın…” Bunlar dikkate alındığında Erdoğan’ın, “Kapıcı çocuğunun okumasından rahatsız oldular. ‘Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam’ dediler bu milletin evlatlarına. ‘Başörtüsü’ deyip kızları eve hapsetmek istediler. Kapıcılık yapsınlar, el ayak işlerine baksınlar, çay getirip götürsünler, etkin konumlarda olmasın istediler. ‘Katsayı’ ile yoksulları köylerine sıkıştırmak istediler. Bu elitistlere, seçkincilere, statükoculara karşı eğitim mücadelemizden taviz vermedik. 8 yılda sunduğumuz imkânlarla eğitime verdiğimiz önemi ispat ettik” sözlerinin havada kaldığını görebiliyoruz. Başörtüsü yasağı üniversitelerde halledilmiş gibi gözükse de, bazı üniversitelerde hâlâ eğitim özgürlüğü engelleniyor. İçeri girebilenler ya perukla giriyor, ya da sonradan ne olacağı belli olmayan tutanaklarla karşılaşıyorlar. Garabet bir tanım olan “kamusal alan” meselesi halledilmiş değil. Öğrenciler başörtülü okuyabilseler de, çalışma hayatına gelince başını açmak durumunda kalacaktır. Bu eğer bir insan hakkı ise, her alanda bu hak verilmelidir. İhlal edilmesine müsaade edilmemelidir. Kamudaki yasağı henüz konuşamıyoruz bile. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, başörtülü öğretim üyesi için “sorun teşkil etmez” demişti. Ancak bu havada kalan bir cümle olarak kaldı. ««« Elbette karamsar bir tablo çizmek isteme-yiz. Ancak bunların da İnsan Hakları Haftası vesile edilerek hatırlatılması ve çözüm mercilerine duyurulması gerekmektedir. Basının görevi de bu değil mi? Biz de bunu yapıyoruz. Sözün özü: Dünyada ve Türkiye’de insan haklarının sağlanması için herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluklar vardır. Bu görev ve sorumluluklar yerine getirilse insanın mutluluğu, huzuru artacaktır. Önümüzdeki yıllarda hak ihlâllerinin en aza indiği, hatta bittiği İnsan Hakları Haftası kutlanması temennisiyle… 11.12.2010 E-Posta: [email protected] |