Kuraklık, sel baskını, deprem gibi tabî âfetlerin iki sebebi vardır.
Biri maddi sebepler, diğeri de mânevi sebepler. Tabî âfetlerin maddi sebepleri ilgilileri ve yetkililer tarafından konuşulup tartışılırken, mânevi sebepleri hep göz ardı ediliyor. Din adamları, ilahiyatçılar, hergün ekranlara çıkıp dini konularda açıklamalar yapıp fetva verenler, böyle büyük musibetlerin mânevî sebepleri üzerinde durmaktan hep içtinap ediyorlar. Hep bir yerlerden ve birilerinden çekindikleri için veya bazılarının hatırına halel gelmesin diye susmayı ve görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.
1999 Gölcük depreminde bu mânevî sebepleri açıkça beyan eden, hakkın hatırını hiç bir hatıra feda etmeden hakikatleri yiğitçe ortaya koyan tek kişi, rahmetli Mehmet Kutlular olmuştur. 28 Şubat süreci dedikleri ve bin yıl süreceğini iddia ettikleri karanlık bir istibdat döneminin zulümlerini ve yapılan haksızlıkları sürecin yöneticilerinin yüzüne karşı mertçe söyleyen, köşe yazıları ve manşetleri ile zalimlere meydan okuyan bir de Yeni Asya Gazetesi vardı.
O dönemde nasıl zulümlerin yaşandığını, yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır. Başörtüsü yüzünden mağdur edilen üniversiteli kız öğrencilerin feryatları, buna karşı direnenlerin gördükleri işkence ve zulümler, ilahi gadabı celbetmişti. Yanlış ve garazkar bir laiklik uygulaması ile, dini sadece camilere ve evlere hapsedip, kamusal alan dedikleri umuma açık yerlerde adeta dini ortadan kaldırmak isteyen bir devlet anlayışı hakimdi.
1999 yılı 17 Ağustos günü merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. O dönemde de ilim adamları ve siyasiler bu depremin maddi sebep ve sonuçlarını tartışırken, mânevi sebeplerini konuşmaya kimse cesaret edemiyordu.
İşte bu zor günde Mehmet Kutlular diye bir yiğit adam ortaya çıkmış, maddi sebeplerin yanı sıra bu felaketin bir ilahi ikaz olduğunu haykırmıştı. Ankara Kocatepe Mevlidinde basın mensuplarının sorusu üzerine, Risale-i Nur’da geçen “umumi musibetler, ekserin hatasından meydana gelir” hakikatini dile getirmiş, yaşanan başörtüsü zulümlerinin ve dine karşı cephe alanlara taraftar olan ve sessiz kalanların da bu felakete fetva verdirdikerini dile getirmişti. O gün böyle şeyleri konuşmak için bir insanın yürek yemiş olması gerekiyordu. Ama Mehmet Kutlular, doğruları dile getirmenin derdindeydi. Onun için neticesi ne olursa olsun, onun hesabını yapacak bir insan değildi. Nitekim, aynı düşünce içinde olan ve bir türlü ses çıkartamayan bir çok din adamı ve cemaatlerin de yüreğine su serpilmişti. Nitekim bu “kral çıplak” çıkışının bedelini de, “sözlerimin arkasındayım” diyerek 476 gün hapis yatmak suretiyle ödedi.
O süreçte Yeni Asya Gazetesi de her türlü baskıya, tehdide ve kapatılmaya rağmen, aynı duruşu sergiledi ve depremin ilahi ikaz boyutunu nazara vermeye devam etti. Tabi, bunun da bedelini ödedi. Gazetenin yazı işleri müdürü ve aralarında bizim de bulunduğumuz onbeş kadar yazarı, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandı, cezalar aldı. Bu mahkeme süreçleri ve alınan cezalar, bir şeref belgesi olarak hafızalarımızda ve hatıralarımızda yerini muhafaza etmektedir.
Kahramanmaraş merkezli bu son depremin de gerçekten son olmasını temenni ediyor, vefat edenlere Allah rahmet, yaralılara da âcil şifalar diliyorum. Bu vesile ile, Mehmet Kutlular’ı rahmetle anarken, Yeni Asya’nın 54. kuruluş yılını da tebrik ediyorum.