Sâba makamıyla açılır perde,
Ufuklardan bir Nur dolmaya başlar.
Tekbirlerin yükseldiği seherde,
Mü’minler huzura gelmeye başlar.
Her namaz kalbe huzur, ruha sürur verir. Fakat sabah namazının verdiği huzur bir başkadır. Sabahın dinginliğinde, sâbâ makamında okunan ezanlar insanı öyle hoş bir iklime, o kadar tatlı bir huzura dâvet eder ki, bu dâvete imanlı kalplerin kayıtsız kalması mümkün değildir. İnsan o vakitte nefsin ve şeytanın tasallutundan kurtulur, Mi’rac’a doğru tatlı bir yolculuğa çıkar. Dünyayı ve içindekileri geride bırakarak başka bir âleme doğru yol almaya başlar. Allah Resulü’nün (asm) ifadesiyle, “Sabah namazının sünneti, dünyadan ve içindekilerden daha değerlidir.” Az bir dünya malı için günlerce uykusuz kalmayı göze alan bir insan, dünyadan ve içindekilerden daha kıymetli olan sabah namazını kılmak için yarım saatlik uykusunu feda edemiyorsa, aklını ve kalbini sorgulaması gerekir.
Sabah namazı, nefse karşı kazanılan bir cihaddır. Sabah namazının mücahitleri de Cenâb-ı Hak tarafından takdir edilir, büyük bir mükâfatla taltif edilirler.
İsrâ Sûresi 78. âyette Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.”
Meleklerin şahitlik yaptığı bir namazı eda etmek ne büyük bir şereftir.