Türkiye’yi idare edenler hariç hemen herkes, eğitim sistemindeki sıkıntıların farkında. Esasında idareciler de farkında, ancak onlar problemleri görmek istemiyor. “Gözünü kapayan, yalnız (gündüzü) kendine gece yapar” misali pansuman tedbirlerle sistemin işlediğine kendilerini inandırmak istiyorlar.
Her türlü haber vasıtalarında yer alan bir iddiaya göre ortada bir ‘sahte diploma çetesi’ var ve bu çete ya da kişiler hem sahte diploma üretmişler, hem de 400 civarında akademisyeni hak etmedikleri vazifelere tayin etmişler.
Yine haberlere göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı açtığı ‘sahte diploma soruşturması’ sürüyor. Soruşturmada 65 kişi hakkında dava açılmış ve şüphelilerin 5 yıldan 50 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istenmiş. İddianameye göre bazı kamu görevlileri ile birlikte 14 üniversitenin öğrenci işleri daire başkanı ve personelinin elektronik imzaları kopyalanmış. (ntv.com.tr, 30 Temmuz 2025)
Medyada yer alan haberlere göre soruşturmada şu ana kadar 16 kişi tutuklanırken, toplamda 134 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame Mayıs ayında tamamlanarak mahkemeye sunulmuş.
Böyle bir iddia ortaya atıldığında hukukun adil olarak işlediği ‘normal ülke’lerde ne olur? Her halde ‘yer yerinden oynar’ denilecek şekilde tepkiler ortaya çıkar ve sorumlular çok kısa sürede hak ettikleri cezaları alır. Peki, Mayıs ayında tamamlanarak mahkemeye akseden bir ‘iddia’nın üzerinden neredeyse 2 ay geçtikten sonra kısmen gündem olması garip değil mi? Belki de bu iddia, buzdağının görünen kısmıdır? Acaba eğitimde sadece 39 ‘sahte diploma’ ve 400 haksız akademisyen tayini mi vardır?
Bir başka gariplik de bu haberlerin duyulması sonrası millet ekseriyetince normal karşılanmasıdır. Pek çok haksızlık ve hukuksuzluk karşısında “Olur böyle şeyler” diyen ekseriyet, apaçık yanlışları da bir bakıma sineye çekiyor. Peki, bu anlayış devam ettiği müddetçe eğitim sistemimiz düzlüğe çıkabilir mi?
Skandalı yorumlayan Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara şöyle demiş: “Yıllar önce akademiye birazcık daha inancım vardı. Bir üniversitedeki dekanın yanına gittim. CV’mi ve makalelerimin olduğu dosyamı uzattım. Hoca şöyle aldı kenara attı. Yani kimse sizin ne yaptığınıza bakmıyor. Açık konuşalım. Adamınız olmadan geçebileceğiniz bir ya da iki tane üniversite var. Devlet üniversitesi. Geri kalanın hepsi için önce adam bulacaksınız. Önce torpil bulacaksınız. Araya adam sokmadığın sürece o yayınlarımızın hiçbir anlamı yok. Benim gördüğüm doğru bu. Gerçek bu. Liyakate dayalı bir sistemimiz olsaydı hiçbiri hiçbir yere giremezdi.” (youtube.com, Nasıl Girdiler?, 1 Ağustos 2025)
Boyuna hak, hukuk, adalet ve liyakat deyip durmuyoruz...