Vaktiyle, Yahudi tüccar Salomon, Hıristiyan meslektaşı Nikolaki’yi yemeğe çağırır. Nikolaki’nin bu ziyafete gittiğini duyan Papaz Efendi, hemen rahiplerinden birini Salomon’un evine gönderir.
Nikolaki tam sofraya oturmuş ve kuzuyu kıvırtmak üzereyken Salomon’un kapısı çalınır. Rahip, Nikolaki’ye dönerek, “Papaz Efendinin selâmını getirdim” der. “Peygamberimiz İsa’yı çarmıha geren birinin daveti kabul edilir miymiş hiç dedi…”
Elindeki kuzuyu sofraya geri bırakan Nikolaki içini çeker ve şöyle der: “Papaz Efendinin yaptığı da iş mi şimdi. Bu insana tam yemek zamanı mı hatırlatılır…”
Bugünkü köşe yazımız el kazanıyla aş kaynatanlar hakkında olacak.
Malumunuz, Güney Afrika İsrail’e karşı Aralık 2023’te Uluslararası Adalet Divanı’nda “soykırım” davası açmıştı.
Güney Afrika, İsrail’e karşı olan mert duruşunu sürdürmüş ve Ocak 2025’te diğer sekiz kurucu ülkeyle birlikte, “Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’e karşı aldığı kararların uygulanması amacıyla” Lahey Grubu’nu kurmuştu.
İşte bu Lahey Grubu 15-16 Temmuz’da Kolombiya’nın başkenti Bogota’da bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı sonrası, İsrail’e karşı uygulanacak yaptırımları içeren eylem planı olan Bogota Bildirisi yayımlandı.
Eylem planı İsrail’e tüm silâh satışının yasaklanmasını, İsrail ordusunun kullanacağı yakıt ve ürünleri taşıyan gemilerin limanlara sokulmamasını öngörüyordu.
Otuz ülkenin katıldığı toplantıda, Türkiye’yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Levent Gümrükçü temsil etmiş ve Türkiye altı maddelik bu eylem planını imzalamamıştı.
Türkiye’nin bu bildiriyi imzalamamış olmasına hem muhalefet, hem de Gazze’yi destekleyen muhafazakâr kesimler çok sert tepki göstermişlerdi.
Gelen tepkiler üzerine Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapmış ve özetle “Biz zaten Bogota Bildirisinde alınan kararların çok daha ötesinde yaptırımlar uyguluyoruz” demişti.
Dışişleri’nin bu açıklaması tepkileri durdurmayınca, Türkiye yaklaşık iki hafta gecikmeli de olsa Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) yapılan atıflara şerh koymak suretiyle bu bildiriyi imzaladı.
Muhalefet, iktidarın gelen tepkiler üzerine geri adım attığını ve aslında istemese de iktidarın bu bildiriye imza atmak zorunda kaldığını iddia ediyor.
Yine muhalefete göre, iktidar; “Neden vaktinde değil de iki hafta sonra imzaladınız” denilmesin diye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne yapılan atıflara göstermelik bir şerh koydu.
Bu konuda, CHP Lideri Özgür Özel’in Hakan Fidan’ı eleştiren X gönderisi dikkat çekiciydi:
“İşin aslında, sadece serin salonlarda İsrail ile kayıkçı kavgası yaptıklarını, cayır cayır devam eden ticareti kesmeye cesaret edemediklerini herkes biliyor.
Öyle kameralara kaş göz işareti yaparak, Kurtlar Vadisi temalarıyla TikTok’ta videolar paylaştırarak, kendini “gizemli derin devlet adamı” gibi şekillere sokarak bakanlık yapılmaz.
Trump, ‘Gazze’yi boşaltacağım oraya oteller yapacağım’ dedi. Ayşenur Ezgi Eygi kızımız Filistin’de öldürüldü, Rümeysa Öztürk kızımız Filistin’i savunduğu için ABD’de hapsedildi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile mesafesinin açılmasından, Trump-Putin Ukrayna barışı için Türkiye’ye gelecek hayallerine kadar… Bunların hiçbirine tık yok, varsa yoksa TikTok.”
Evet bu tartışmalar bir yana şu bir gerçek ki maalesef Türkiye, Filistin meselesinde sınıfta kalmıştır.
Bugün iktidardan herhangi bir yetkiliye birini göndersek, “yahu Türkiye Müslüman bir ülke değil mi? Türkiye neden din kardeşlerini öldüren İsrail’e caydırıcı tek bir yaptırım uygulamıyor” diye sordursak?
Nikolaki mezarında ters döner mi dersiniz?
(Bu yazı, birileri kuzu kıvırtırken, ailesine bir parça erzak alabilmek için çıplak ayakla 12 kilometre yol yürüdükten sonra, erzağı alıp evine dönerken sırtından vurulan Filistin’li çocuk Amir unutulmasın diye yazılmıştır.)