Tam da ana muhalefet partisinin Meclis’teki “süreç komisyonu”na üye verdiği günde muhalefete mensup belediyelere yine hiçbir hukukî-yasal mesnedi olmayan siyasî operasyonların sürdürülmesi iktidarın maksadını ifşa ediyor.
İzmir Belediyesi operasyonlarında savcı 16. günde iddianamesini yazarken, İstanbul merkezli soruşturma ve tutuklamalarda tutuklu belediye başkanları ile bürokratların iddianamesinin dört ayı aşkındır hâlâ hazırlanmaması, “siyasallaştırılmış” yargı üzerinden muhalefeti itibarsızlaştırma maksadını ele veriyor.
Ayarlanmış “gizli tanıklar”ın ihbar ve iftiralarıyla muhalefetten seçilmiş başkanları peşinen tutuklayanlar AKP’li belediyelerin yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesad karıştırmalara dair savcılıklarda el konulan yüzlerce dosyadan bir tekinin dahi soruşturulmaması çarpıklığı sergileniyor.
“YARGIYLA MUHALEFETE SİYASÎ BASKI STRATEJİSİ”
Çarpıklıkların başında, DEM’le seçim işbirliği yaptığı için “kent uzlaşısı”ndan bazı belediye başkanlarının aylardır tutuklanmaları, son altı yılda 1442 kez denetlenen İBB’nin AKP’li başkanlar döneminde iki kez denetlenmesi çifte standardı geliyor.
Aslında DEM’e yeşil ışık yakılırken, bazı şehirlerin belediye başkanlarının tutuklanmasıyla ilgili The Economist dergisinin, “Türkiye’de Cumhurbaşkanı sandıkta yenemediği siyasî rakiplerini yargıyı kullanarak saf dışı bırakma, muhalefeti baskı altına alma, otoriter politikaları yargıyla perdeleme stratejisini uyguluyor” yorumu “19 Mart operasyonları”nın amacını özetliyor. (gazeteler, 28.7.25)
‘28 ŞUBAT HUKUKU’ GİBİ…
Neticede, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın “Vesâyetini ilân etmiş, milletle bağını koparmış iktidarın tâlimatı ile hareket eden savcılar, ‘28 Şubatçılar’ın tâlimatı ile hareket eden savcılardan farklı değildir; “28 Şubat’, ‘27 Nisan’ neyse ‘19 Mart’ da odur” tanımlamasıyla “tâlimatlı ‘28 Şubat hukuku’ dayatılıyor.” (gazeteler, 12.5.25)
Yine dönemin Başbakanı olarak “siyasî ahlâk yasası”nı çıkarma girişimine Cumhurbaşkanı’nın “Bu yasa çıkarsa ilçe başkanlığı yapacak kişi bulamayız!” engeliyle karşılaşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “28 Şubat”ı, “367 krizi”ni, “17-25 Aralık”ı ve “15 Temmuz”u hatırlatıp seçilmiş başkanların tutuklanması “hukukî bir sürecin değil, siyasî müdahale ve mühendisliğin sonucu” dediği mizansen tekrarlanıyor. (gazeteler, 23.3.25)
Keza otoriter iktidarın “kendi bürokratları ve siyasetçileriyle ilgili yolsuzluk iddialarına sessiz kalıp, içindeki açık yolsuzluklara karşı kılı kıpırdamayıp seçilmiş belediye başkanlarını hedef almasının aslında seçen milyonların irâdelerine kasteden ‘halk irâdesine darbe pratiği’ olduğu”nu belirtip, “iktidar, baskıyla yolsuzluk düzenini kaybetme korkusuyla milli irâdeyi yok sayıyor” tahlili gerçeği ifade ediyor.
Bunun içindir ki “otoriter rejim”in demokrasiye ve hukuka darbe oldubittisine karşı demokratik muhalefetin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” esasıyla bütünlüklü, kapsayıcı, birleştirici demokratik irâde işbirliği gerekiyor.