"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Suskunlar meclisi

Abdil YILDIRIM
04 Mayıs 2011, Çarşamba
Arza hâcet yok, halim sana âyandır, Söze gerek yok, sessizliğim sana beyandır. Mevlânâ Celâleddin

onuşmak insana ait bir özellik olarak kabul edilir. Ama her varlığın kendine mahsus bir dili ve konuşma şekli vardır. İnsan ise, iki türlü konuşur. Birisi lisan-ı kal denilen ve ağızdan çıkan seslere dilin şekil vermesi ile meydana gelen konuşma, diğeri de lisan-ı hal denilen duruş, bakış, görünüş tavır gibi hâl dili ile konuşmadır. Ama biz konuşma deyince, genellikle sesli konuşmayı anlarız. Meramımızı bu şekilde ifade ederiz. Hatta çok konuşmakla ve yüksek ses çıkarmakla kendimizi daha iyi ifade ettiğimizi zannederiz. Halbuki, kâmil insanlar hâl dili ile konuşmayı daha fazla tercih etmişler. Çünkü hâl dilinde yalan ve yanlış bir şey söyleme ihtimali daha azdır. Hâl dili daha etkili ve daha anlamlıdır. Tercümana ihtiyaç bırakmaz. Her milletten insanlar o dili rahatlıkla anlayabilirler. İnsan en saf, en berrak, en duru ve en doğru sözleri hâl dile ile söyler.
Lisan-ı kal ile konuşurken de çok itinalı ve iktisatlı konuşmak gerekir. Zira çok sözün arasında çok lüzumsuz sözler de sarf ediliyor. Onun için lüzumlu olmayan yerde susmak, insanı yalan ve yanlış konuşmaktan koruyacaktır. Üstâdımız da, “Her söylediğin doğru olsun, ama her doğruyu söylemek doğru değildir” demiyor mu? Bazı hallerde doğruyu bile söylemek doğru değilken, biz yanlışları da doğru gibi söylemekten çekinmiyorsak, dilimizin kontrolünü kaybetmişiz demektir. Çok konuşmaktan dolayı kontrolden çıkan dil, freni patlamış kamyon gibi olur, nereye bindireceği belli olmaz. Sonunda büyük hasarlara sebebiyet verebilir.
Mevlânâ Hazretleri, esnafların bulunduğu bir sokaktan geçerken, iki esnafın kavga ettiklerini görür. Birisi ötekine “Bana bak, sen bana bir söylersen benden bin lâf işitirsin” diye bağırır. Mevlânâ da o adamın dükkânının önüne gelir, kapıda durarak “Sen de bana bak, eğer sen bana bin söylesen, benden bir bile işitemezsin” der. Bunun üzerine az önce bin lâf saymaya hazır olan adam mahcup olur, hem komşusundan, hem de Mevlânâ’dan özür diler ve komşusu ile de barışır. Burada görüldüğü gibi söz kavgayı körüklerken, sükût barışı sağlamış oluyor.
Bir başka Mevlânâ, Mevlânâ Câmi de, az söz söyleyen ve çok şey anlatan bir Allah dostudur. Konuşmanın sakıncalarını ortadan kaldırmak için kurulan “suskunlar meclisi” diye bir meclis vardır. Bu meclis, az konuşan âlimler, şairler ve dervişlerden seçilen otuz kişilik bir meclistir. Mevlânâ Cami de bu meclise üye olmak ister. Dergâhın kapısına varır, bu isteğini bir kâğıda yazarak toplantı halinde olan meclise gönderir. Meclis üyeleri talebi değerlendirirler, sonra da bir bardak suyu ağzına kadar doldurup Mevlânâ Câmi’ye yollarlar. Bu, “Sayımız tamam, yeni bir üye alamayız” demektir. Mevlânâ Câmi de, orada bir gül yaprağı koparır, dolu bardaktaki suyun üzerine bırakır ve bardağı geri yollar. Bu da, “Bardak dolu olsa da bir gül yaprağı ile taşmaz” demektir. Bunun üzerine böyle büyük bir insanı da meclise almayı uygun bulurlar. Suskunlar meclisinin listesine onu da eklerler ve otuz rakamının sonuna bir sıfır atarlar. Bu şekilde, “Senin gelmenle gücümüz otuzdan üç yüze çıktı” demiş olurlar. Bunun üzerine Mevlânâ Câmi de o listeyi alır, sağdaki sıfırı siler ve sola bir sıfır koyar. Böylece, “Ben solda sıfırım, hiçbir değerim yok” diye karşılık vermiş olur.
Bu kıssada da görüldüğü gibi, hem meclis üyeleri, hem de Mevlânâ Câmi, hiç konuşmadan çok hoş ve anlamlı bir diyalog sergilemişlerdir. Demek ki konuşmadan da çok güzel bir şekilde anlaşmak pekâla mümkün olabiliyormuş.
“İnsanlar konuşa konuşa anlaşır” diyoruz, ama konuşmanın ayarını tutturup âdâbına da uyulursa bu söz doğru bir davranışı ifade eder. Yoksa yerli yersiz konuşmak, anlaşma yerine kargaşaya, diyalog yerine kuru gürültüye ve kavgaya sebebiyet verebilir.
Atalarımız “İnsanlar konuşa konuşa anlaşır” demişler, ama aynı atalarımız “Çok para haramsız, çok söz yalansız olmaz” diye de ilâve etmişler.

Okunma Sayısı: 2245
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı