"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman Jön Türklere niçin hüsn-ü zan ediyor?

Abdülbakî ÇİMİÇ
04 Ekim 2021, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (135)

“Neden meşrutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar hüsn-ü zan ediyorsun?”şeklinde sorulan soruya Bediüzzaman; “Mümkün olduğu derecede sû-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyle ise zaten iyi. Yoksa, tâ öyle olsunlar; yol gösteriyorum.” 1 diye cevap veriyor.

Anlaşıldığı üzere zahirperestler yine istibdatın telkinatı ile bu soruyu soruyor olmalılar. Bediüzzaman’ın “Meşrûtî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar hüsn-ü zan” etmesinden rahatsız olunduğu anlaşılıyor. Bediüzzaman ise her zaman ve zeminde hepimize yol gösterici ve ikaz edici mükemmel bir cevap vererek soru soranların su-i zan içinde olduklarını, buna karşılık kendisinin ise hüsn-ü zan ettiğini; eğer Jön Türkler hüsn-ü zan ettiği üzereyseler zaten bunun iyi olduğunu, eğer öyle değillerse onları iyi olmaya ve onlara yol göstermeye çalıştığını ifade ile telkinat ve ikaz cihetiyle müsbet hareket etme yolunu da gösteriyor. Hem “İnat, bazan müfrit fırka mutaassıplarına, dalâl ve batılı iltizam ettirir. Şeytan birisine yardım etse, melek der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse, libasını değiştirmiştir der, lânet eder. Sû-i zan ve hüsn-ü zan nazarıyla, dürbünün iki tarafı gibi leh, aleyhtar... Vâhi emareyi burhan, burhanı vâhi emare görür.” 2 Ayrıca “Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zan sâikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin… Sû-i zan ise, maddî ve mânevî içtimaiyatı zedeler.” 3 Böylece Bediüzzaman’ın ifadesiyle hüsn-ü zan mümkünken sû-i zan edilmez. Bediüzzaman da Jön Türklere yapılan toptancı bir sû-i zan bakışına karşı, hüsn-ü zan ederek müsbet bir yol gösteriyor. Bediüzzaman’ın bu tesbit ve bakış açısına toplum olarak hepimizin çok ihtiyacı var. Netice olarak “Hüsn-ü zan ediniz. Sû-i zan hem size, hem onlara zarar verir.” 4 tesbitini serlevha yapmak elzem görünüyor.

Jön Türkler bizi zarardîde mi edecek?

“Jön Türkler şöyledirler, böyledirler, bizi de zarardîde edecekler.”5 Bu endişe Bediüzzaman’ın 1910’dan sonra gitmiş olduğu şark vilayetlerinde âşiretleri gezerek meşrûtiyet ve hürriyet dersleri verirken karşılaştığı bir sualdir. Çünkü Jön Türkler ile ilgili doğru-yanlış çok şey işitilmiştir. Bir kısmı için “Hem de bazı Jön Türklerin a’mâl ve etvârı pis tefsir ediliyor. Zira bazı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâkat edecektir?” 6 Veya “Eskiden beri işitiyoruz ki: “Bazı Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar.” 7

Bediüzzaman, bu ve benzeri sualleri cevaplarken çok ince düsturlar vaz’ ediyor. İstibdatın, kendini ibka etmek için şu telkinatı verdiğini; bazı lâubâlilik dahi şu vehme kuvvet verdiğini; fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatlarının dine zarar vermediğini; belki, milletin selâmetini temin etmek olduğunu; onların bir kısmı, İslâmiyet fedâileri, bir kısmı da, selâmet-i millet fedâileri olduklarını ifadeyle, Jön Türklerin mason olmayan ekseri, İttihad ve Terakki olduğunu belirtiyor. Hatta “sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih, Jön Türkler meyanında mevcuttur.” şeklinde ifadelerle onların endişelerini izale ederek tarihe de ışık tutacak prensipler veriyor.

Bediüzzaman her daim hak taraftarıdır

“Jön Türkler sizi kendilerine râm (boyun eğdirme) ve müdaheneci(dalkavuk) edemediler… Demek sen onların taraftarlığı için demiyorsun. Demek hak taraftarısın.” 8 Bediüzzaman bu soruya “Evet, hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa da hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız!” 9 şeklinde cevaplandırıyor. Bediüzzaman taklitçilikten sakınmayı, tahkik ehli olmayı ders veriyor.

Her meseleyi delilleri ve neticesi ile değerlendirip öyle karar verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Her sözün kalbe girmesine izin verilmemesini, mihenge vurup altın çıktıktan sonra alınıp kalbde saklanması gerektiğini söylüyor.

Bir kısım Jön Türk ehl-i kitaba kâfir demeyiniz diyor.

“Bir kısım Jön Türk der: “Demeyiniz Hıristiyanlara hey kâfir! Zira ehl-i kitaptırlar.” Neden kâfir olana kâfir demeyeceğiz?

Cevap: Kör adama, hey kör demediğiniz gibi... Çünkü eziyettir. Eziyetten nehiy var.” 10 Burada da ifade edildiği gibi dinimiz toptancı bir yaklaşımı ve hüküm vermeyi doğru bulmuyor. Bir kısım Jön Türk’ün de dinimizin bu emrine riayet ettiği görülüyor. Ehl-i kitap olan Hıristiyanlara kâfir denilmesinin doğru olmadığını söyleyen Jön Türkler’in sözünün doğru olduğunu Bediüzzaman veciz bir şekilde ifade ediyor. Cevabın devamında kâfir manasının iki ciheti açıklanarak mesele vuzuha kavuşturuluyor.

Netice olarak: Bediüzzaman, toplum hayatı içinde bulunan her fikir ve düşünce sahiplerini müsbet ve menfî olarak iki cihetle değerlendirmeye tabi tutuyor. Nazar-ı şeriatta seyyiatı hasenatına galebe eden durumları müsbet, seyyiatı hasenatına mağlûp vaziyetleri menfî olarak değerlendiriyor. Yani seyyiatı hasenatına, hatâları, zararları, fâidelerine râcih gelme veya gelmeme durumuna göre hüküm veriyor. Çünkü “Meslekler, mezhepler ne kadar batıl da olsalar, içinde ukde-i hayatiyesi hükmünde bir hak, bir hakikat bulunur. Eğer âsârına ve neticelerine hükmeden hak ve hakikat ise ve menfî cihetleri müsbet cihetlerine mağlûp ise, o meslek haktır. Eğer içindeki hak ve hakikat, neticelere hükmedemiyor ve menfî ciheti müsbet cihetine galebe ediyorsa, o meslek batıldır. Onun ehli, ehl-i bid’a ve dalâlet olur.” 11

Dipnotlar:

  1- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 297. 

  2- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 499. 

  3- Mesnevî-i Nuriye, 2013, s. 106. 

  4- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 256. 

  5- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 208. 

  6- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 236. 

  7- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 255. 

  8- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 320. 

  9- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 320.

10- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 248. 

11- Mektubat, 2013, s. 619.

Okunma Sayısı: 1636
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı