5. Menfaat-i maddiye ihlâsı kırar
*"Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır. "1 Menfaat-i maddiye, nefsin hoşuna gidebilir. “Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisân-ı hâl ile dahi istenilmez. Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.”2 Bediüzzaman bu konuda şu güzel hasleti ders verir: “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.”3
6. Dünyaya ait neticeleri bizzat talep edip istemek ihlâsı kırar
*"Evet, dünyaya ait hârika neticeler, bazı evrâd-ı mühimme gibi, Risale-i Nur’a çokça terettüp ediyor. Fakat onlar istenilmez, belki veriliyor; illet olamaz, bir fâide olabilir. Eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar, o ibadeti kısmen iptal eder..."4
7. Hubb-u cahı ve teveccüh-ü ammeyi istemek ihlâsı zedeler
*"Hubb-u cahtan gelen şöhretperestlik sâikasıyla ve şan ve şeref perdesi altında teveccüh-ü ammeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celb etmekle enaniyeti okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi, “şirk-i hafî” tabir edilen riyâkârlığa, hodfuruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler."5 Risale-i Nur, "ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksatlar onunla kasten istenilmez. İstenilse, ihlâs kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir.”6
8. İhlâsa zarar gelebilir
*“En latîf ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.”7
Bediüzzaman, Risale-i Nur’u, hiçbir makam ve meşrebin tesiri altında kalmadan, maddî-manevî hiçbir menfaat ve hissiyat karışmadan, doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîm’in, umumun istifade edebileceği ve umuma hitap eden hakikatlerini tefsir etmiş, bu hakikatlerin tercümanlığını yapmıştır. Telif ettiği âsârından herkes istifade edebilmektedir. Bir taifeye, bir sınıf halka mahsus değildir.
Ey aziz kardeşim! Sen kimseye bir şey kabul ettiremezsin. O vazife senin değil. Sen vazifeni yap, vazife-i İlâhiyeye karışma! Kalblerde ve rûhlarda tesir ettirecek olan yalnız Allah’tır.
Dipnotlar:
1- Lem'alar, s. 398.
2- Age, s. 398.
3- Age, s. 394.
4- Kastamonu Lahikası, s. 382.
5- Lem'alar, s. 400.
6- Kastamonu Lahikası, s. 382.
7- Lemalar, s. 277.