1. Hırs ihlâsı kırar
*”Hırs ihlâsı kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-i nâsı ister. Teveccüh-i nâsı müraat eden, ihlâs-ı tammı bulamaz.”1 Buna binaen “İsraf hırsı, hırs kanaatsizliği, kanaatsizlik haybet ve hasâreti ve hem ihlâsı kaçırmakla âmâl-i uhreviyeyi zedeler.2 Ayrıca “İsraf, kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şekva kapısını açar, mütemadiyen şekva ettirir. Hem ihlâsı kırar, riya kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.”3 Çünkü hayat-ı İslâmiyeye en müthiş bir maraz-ı muzır dahi, hırstır. Mü’minde hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. Öyleyse hırs, sebeb-i mahrumiyettir, maden-i zillet ve hasârettir. Zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz’î bir ferde kadar sû-i tesirini gösterir. Hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebi hırstır.
2. Siyaset ihlâsı kırar
*Menfî “Siyaset ihlâsı kırar.” 4 Çünkü siyaset, tarafgirliği netice verir. Siyasette asıl gâye dünya ve netice almak ise öncelik ihlâs değil, dünya ve makamdır. Böylece siyasetteki “Tarafgirlik damarı ihlâsı kırar.”5 İhlâs kırılınca o fiilin ruhu söner. Siyaset meftunları bu noktaya çok dikkat etmesi lüzumu var. Bir makama çıkabilmek, menfaat elde etmek ve kazanç sağlamak siyasetin aslî gayesi olursa tehlikelidir. Burada dünyevî rütbeler ve neticeler ön şart olarak niyet edilmiştir. Hâlbuki ihlâs rıza-ı İlâhiyi zarûri kılar. Ön şartsız bir ameli Allah rızası için, netice beklemeden yapmaktır. Bu sebepledir ki siyaset tarafgirliği ve çarpışmaları ihlâsı kırar.
3. Korku yüzünden gelen zarar ihlâsı kırar
*Yirmi Birinci Lema, Dördüncü Düstur, Üçüncü Mânide de “korku ve tama” yüzünden gelecek zararlar ile ihlâsın kırılacağını bahseder”6 Korku, hıfz-ı hayat için verilmiştir. Hayatı azap yapmak için değildir. “Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz.”7 İşte tam münevverü’l-kalb bir âbid iman-ı tahkikî ile öyle bir şecâat ile hareket eder ki korku elinden tutamaz. Böylece ihlâsı muhafaza eder. Zarar gelse de Rabbinin bir hikmeti ve maslahatına binâen geldiğini bilir ihlâsı zedelenmez. Bediüzzaman da “Bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men edememiş ve edemiyor.”8 demiştir.
4. Tekellüf ve tefâhur tavrı ihlâsı zedeler
*”Tekellüf, şer’an ve hikmeten fenâdır, çünkü tekellüf sevdası, insanı, hadd-i mârufu tecavüze sevk eder. Mütekellif olanlar, bazen hodbinane bir tezâhür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de ihlâsı zedeler.”9 Badiüzzaman “tekellüf ve taazzumdan [kibirlenmekten, büyüklenmek- ten] asla hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzâde olmalarını emreder.”10 Tekellüf, çok ağır, soğuk ve nâhoş bir fiildir. Risale-i Nur tekellüf elemlerinden ve hodfüruşluk zahmetlerinden ve tasannu’ zarar- larından bizleri korur. Çünkü tekellüf bu kıymettar Risale-i Nur yazıları arasına sokulamamıştır. Tekellüf ve hodfüruşluk, tasannu’ ve riyâsını çürütmek isteyen bîçareler Risale-i
Nur’a sarılmalıdırlar.
(Devamı var)
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 366.
2- Fihrist Risalesi, s. 138.
3- Lem’alar, s. 366.
4- Beyanat ve Tenvirleri, s. 305.
5- Emirdağ Lâhikası-1, s. 467.
6- Lem’alar, s. 1029.
7- Sözler, s. 37.
8- Mektubat, s. 61.
9- Kastamonu Lâhikası, Risale-i Nur şakirtlerinden, Feyzi, Emin mektubu
10- Age., Risale-i Nur şakirtlerinden, Feyzi, Emin’in mektubu