"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanı sırr-ı ehadiyete götüren yol: İhlâs

Abdülbakî ÇİMİÇ
25 Ağustos 2025, Pazartesi
Sırr-ı Ehadiyet, hususî tecellîdir. Çünkü Bediüzzaman “Besmelenin İkinci Sırrı’nda, Güneş'in ziyâ’sının umûm eşyayı ihâta etmesini vahidiyete, her bir şeffaf şeyde sıfatlarıyla ve bir nevi cilve-i zâtıyla bulunmasını da ehadiyete misal veriyor.”

Yunus’un (as) balığın karnından kurtuluşu bu sırrın hakikatini gösterir. Çünkü o vaziyetten Yunus (as) sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişâf ettiği için sahil-i selâmete çıkarılmıştır. Öyle bir acziyet ve yakarış hâli vuku bulmuş ki, imdada sırr-ı ehadiyet yetişir. Çünkü  “O vaziyette esbab bilkülliye sukût etti.”1 Zahirî vaziyet şu: Vakit gece karanlığı, Yunus’un (as) atıldığı yer deniz, bir balık onu yutmuş. Esbabın sükût ettiği yer burasıdır. Deniz geniş ve derin, vakit karanlık ve zulümatlı ve balık çok, hangi balığın karnında? Yunus (as) bu vaziyette “Müsebbibü’l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişâf ettiği için, şu münacat birden bire geceyi, denizi ve hûtu musahhar etmiştir.”2  Bu mevzûda sırr-ı ehadiyetin, nur-u tevhid içinde inkişâfını şöyle anlayabiliriz: Nur-u tevhid manasını idrak edip anlamak ve inanmak bize bakıyor, sırr-ı ehadiyet manası ise Allah'a bakıyor. Yani bir belâya, bir musîbete veya ızdırârî bir çaresizliğe giriftâr olan kimse önce sebeplere bakar. Esbab bilkülliye sukût ettiğini anladığı anda samîmane Rabbine döner. Bu dönüş ızdırârî bir hâldir.

Rabbimiz her insana, bir çok esmasıyla husûsi teccellî eder. Allah’ın tüm mahlûkatına karşı olan inayet, şefkat ve merhamet tecellisi ki bu vahidiyet, yani nur-u tevhittir. Ancak o an sadece Yunus’a (as) husûsî inayet, şefkat ve merhamet tecellisi sırr-ı ehadiyeti gösteriyor. Kâinatta cârî olan esma-i İlâhiyenin has bir tecellisine mazhar olunması sırrı ehadiyetin nur-u tevhid içinde inkişâf etmesini ifade ediyor. Yunus’un (as) vaziyeti dehşetli bir hâldir. Bütün sebeplerin bittiği bir durumda Yunus (as) Müsebbibü-l Esbab olan Rabb’ine yönelmiş, acz ve fakrını şefaatçi yapıp şöyle münacatta bulunmuş: “Senden başka İlâh yoktur. Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Muhakkak ki ben zalimlerden oldum!”3 İşte bu münacattan sonra nur-u tevhid içinde tecellî eden sırr-ı ehadiyet ile Rabb-i Rahîm’i Yunus Aleyhisselâm’ı sahil-i selamete Yaktîn ağacının altına çıkarmıştır. Öyleyse ihlâsa mazhariyet sâfî bir ubudiyet, acziyet ve yakarış neticesi ile mümkün olur. İhlâsa mazhariyetin semereleri vardır. Bunlar;

* Samimiyet: Hasbîlik ve ivâzsızlık içinde bir teslimiyettir. Hiç kimseden maddî ve manevî bir şey istemeden, samîmane davranmaktır. Yani hiçbir dünyevî menfaatı hizmetinde beklememek ve niyet etmemektir. 

*Muhabbet: İhlâsın keskinliği nispetinde kardeşini seviyorsun. Muhabbet fedâîsi olmak bunu zarûrî kılıyor. “Yardımlaşma sırrını idrak etmeyen insan taştan daha camiddir. Çünkü öyle taşlar vardır ki, kardeşine yardım etmek için eğilip bükülür. İyi bir ustanın eliyle kavisli tavandaki yerine konulunca, kardeşinin düşmesini önlemek için başını eğer ve ona yaslanır.”4

*Teslimiyet: Kadere teslimiyet şarttır. Çünkü “Kader gelince göz kör olur.”5 Kadere iman eden keder ve üzüntülerden kurtulur. Bu vaziyette insanın Cenab-ı Hakka itimadı artıyor. İşte, mü’min sırr-ı imanla ve teslimiyet ve tevekkülle mükelleftir. Teslimiyet hem imanın hassasıdır, hem ihlâsın hakikatine ulaşmanın ölçüsüdür. Teslimiyet bir nevi istikâmettir. İstikâmet ise, kerâmet ve keşfiyattan daha üstündür.

*Hikmet ve hakikate mazhariyet: İnsanın vazife-i asliyesinden birisi de kâinattaki hikmeti anlamak ve eşyaya tecellî eden esma-ı İlâhîyi tefekkür etmektir. Yani eşyanın hakikatini idrâk etmektir. Hikmet, eşyanın hakikatından bahseden ilimdir. Eşyada gizli İlâhî sırlar ve gayelere mülâki olmaktır. Kâinattaki mahlûkatın yaratılış gayelerini ve faydalarını bilmektir.

*Kur’ân’a, mukaddesata karşı tâzim, hürmet: Hürmet ve tâzim büyüklük ve kemalâtın derecesine bakar.  En büyük hürmet ise, Kur’ân-ı Hakîm’in şerefine tâzim ve tekrimdir. “Bundan dolayıdır ki, Müslümanların yüksek sınıfları, hayatın hakikatini kavramak nokta-i nazarından ne kadar tenevvür ederlerse, o derece Kur’ân ile alâkadar oluyorlar ve ona o kadar tâzim ve hürmet gösteriyorlar.”6 Onun için Kur'ân’ın hürmet ve ta'ziminin te'kidi gereklidir.

*İbadete karşı iştiyak ve inbisât: Bu da ibadette kalbler içinde bir iştiyak, iştiyak içinde bir nur olur. Çünkü “Kâinatta, bittecrübe, herşeyin bir nokta-i kemâli vardır. O şeyin, o noktaya bir meyli vardır. Muzaaf meyil, ihtiyaç olur. Muzaaf ihtiyaç, iştiyak olur. Muzaaf iştiyak, incizâb olur. Ve incizâb, iştiyak, ihtiyaç, meyil, Cenab-ı Hakkın evâmir-i tekvîniyesinin, mâhiyet-i eşya tarafından birer habbe ve nüve-i imtisâlidirler.”7 Biz de deriz ki: Evet, hem ona iştiyak ve meyil ve muhabbet, O’nun ( asm) sünnet-i seniyyesine ve şeriat-ı garrâsına ittiba iledir.

Dipnotlar:

1- Lemalar, s. 16.

2- Age., s. 16.

3 -Enbiya Suresi: 87.

4- ESDE, Hakikat Çekirdekleri, s. 634.

5- Beyhakî, Şuabü’l-Îman, 1:233; Müsned, 5:234;

6- İşârâtü’l-İ’câz, s. 434.

7- Sözler, s. 860.

Okunma Sayısı: 254
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı