“Külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmârenin muktezasıdır.”1
Hâlbuki külfet ve hizmet zamanında nefse hisse vermemek lâzımdır. “Yani, huzuzat ve ihtirasatta unutmak; ve mevtte ve hizmette düşünmek.”2 gerekir. Risale-i Nur’un selâmeti ve şerefi için şahsi elemler, musîbetler, belâlar karşısında sabretmek Risale-i Nur’dan aldığımız derslerin muktezasıdır. Zafiyet noktalarına dikkat etmek lâzımdır. Bu hizmet, zayıf halkaları kaldırmıyor. Şefkât Tokatları Risalesi’nden hepimizin hissesi var. Onun için şiddetli ihtâr ve îkaz ediliyoruz. İnsan, elem ve belalara katlanabilir. Ancak tahkiri kolay kaldıramaz! Tahkîr, insanın fıtratına aykırı bir fiildir.
Bediüzzaman davası için sabretmiş…
Bediüzzaman, davası için her musîbete ve sıkıntılara katlanmış “Ben maddî ve mânevî her şeyimi feda ettim, her musîbete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakîkat-i îmâniye her tarafa yayıldı.”3 demiş ve “Ben değil bir ihânet, bir sıkıntı, bir zahmeti, belki hayatımı da terk edip dostlarım bir keder, kitaplarıma bir zarar gelmemek için her sıkıntılara, hakáretlere karşı tahammüle karar verdim.”4 diyerek fedakârlığın en zirvesinde bir metânet ve ferâgat göstermiştir.
Uhuvvetin hukuku…
Âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta Risale-i Nur’dur. İslâmî uhuvvetin intibahı Risale-i Nur ile mümkündür. Risale-i Nur dairesinde uhuvvete ihânet, dava-yı Kur’âniyeye ihânettir. Uhuvvet, dava-yı kudsiye-i Kur’âniyenin ruh-u mânevîsidir. İslâmiyetin üssü’l-esasıdır. Çünkü kâinatta her şey kemalini ve güzelliğini uhuvvetten almış. Uhuvvetin sırrı, şahsiyetini kardeşlerin içinde fânî edip onların nefislerini kendi nefsine tercih etmektir. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftuniyet, insanı hakîkat-i uhuvvete çıkarır. Uhuvvetin hukuku çok mühimdir. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinin ruhu, uhuvvettir. İzzet-i İslâmiye’yi muhafaza, Kur’ân’ın hükmiyetini ruy-ı zemine, kalblere nakşetmektir. Bu hizmet Risale-i Nur ile mümkündür.
Risale-i Nur’a çalışmak lâzım…
Bir Nur Talebesinin kalbinde inkıraz, ruhunda sıkıntı varsa, onun Risale-i Nurlarla iştigal etmediğinden gelen bir tokattır. “Risale-i Nur’un bir talebesi, Risale-i Nur’a çalışmadığının bir sebebi, derd-i maîşetin ziyadeleşmesi olduğunu söyledi. Biz de ona dedik: Risale-i Nur’a çalışmadığın için derd-i maîşet sana şiddetlendi.”5 ifadeleri bu mânâda cay-ı ibret bir tespittir.
Risale-i Nur ile ciddî meşgul olmak lâzım…
Bazı insanlara korkunç bir hastalık ârız oluyor. Zahiren hizmetin içinde gözüküyor, ancak hakîkatte Nurlarla imtizaç edemiyor. Öyleyse sürekli hizmet için Risale-i Nur ile kıraaten ve kitabeten ciddî meşgul olmak lâzımdır. Risale-i Nur’un meslek ve meşrep umdelerini mass etmek elzemdir. Risale-i Nur hizmeti çok yüksek fedakârlık istiyor. Ülfet, gaflet ve ünsiyet perdelerini yırtmadan yapılan hizmet noksandır. Ülfet perdelerini yırtarak, sadâkat ve muhabbetle şükrettin mi, şükr-ü küllî oluyor.
İstikameti muhafaza etmek gerekir…
Bediüzzaman, Risale-i Nur ile Kur’ân’ın hakîkat ve hikmetlerinin projesini çıkarmış, bize bir program olarak emânet etmiş. Kıyamete kadar devam edecek olan hadiselerin koordinat noktalarını göstermiş. Onun için yakînîyet makamında olmadıkça istikamet muhafaza edilemez. Hakkalyakîn mertebesine çıkmadıkça, müstakimiyetin muhafaza edilmesi çok zordur. Bu istikameti ancak bir şahs-ı mânevi muhafaza edebilir. Bizi perişan eden, dava-yı Kur’âniyeye karşı lakayt kalmaktır. Bizi zirve-i saadetten, zindan-ı helâkete götüren ise lakaytlıktır.
Ezcümle; halisâne, sırf hak ve hakîkat namına olan hizmetimize pek çok lüzum vardır. Öyleyse sırf Allah için hizmetimizi yapıp, gerisini unutmak lâzımdır!
Dipnotlar:
1- Mektubat; s.540
2- Age; s.540
3- Emirdağ Lahikası-II; s.620
4- Müdafaalar-Emirdağ Hayatı
5- Kastamonu Lahikası; s.184.