"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhvânü’l-Müslimîn ve Nurcular

Abdullah NURSÖZ
08 Kasım 2016, Salı
İhvânü’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler), Arap dünyâsının en eski, en etkili ve en büyük İslâmî hareketi olmakla birlikte birçok Arap ülkesindeki en geniş siyâsî muhâlif hareketi olarak bilinir.

Mısır’da 1928 yılında İslam âlimi olan Hasan el-Benna tarafından dinî, siyasi amaçlarla kurulmuştur. İhvânü’l-Müslimîn Cemiyeti kurulduğu yılardan sonra Afrika ve Araplarda taraftar bulmuş olup Mısır’da, Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de, Ürdün’de, Sudan’da, Mağrib’de ve Bağdat’ta çok şubeler açmışlardır.

İhvânü’l-Müslimînin faaliyetleri İkinci Harb-i Umumi’den sonra devletin baskısıyla yüz yüze kalmıştır. Aralarında Hasan El-Benna’nın da bulunduğu teşkilatın ileri gelenleri tutuklanıp hapse atılmış. Daha sonraki dönemlerde Arap dünyasının en güçlü İslâmî Hareketi olma özelliğini kazanan İhvânü’l-Müslimin hareketi, ifrat ve tefrit eğilimlerin ve grupların zamanla hareketten kopmalarıyla farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır. Bu gruplardan bir kısmı radikal akımlar haline gelirken, bir kısmı da tefrite düşerek pasifleşmiştir. 

Hasan el-Benna tarafından kurulan İhvânü’l-Müslimîn Cemiyeti, aslında siyasî bir teşkilâttır. Memleket ve vaziyet sebebiyle siyasetle, din lehinde iştigal ediyorlar ve siyasî cemiyet de teşkil ediyorlar. Vaziyetleri itibarıyla siyasete temas etmeye ve cemiyet teşkiline ve şubeler ve merkezler açmaya muhtaç bulunduklarından, bulundukları yerlerdeki hükûmetten icazet ve ruhsat almaya muhtaçtırlar. Böylece memleket ve siyasete temas iktizasıyla, ziyadeleşmeye ve kemiyete ehemmiyet veriyorlar, taraftarları arıyorlar. İhvan’ın liderlerinden Hasan El-Benna sınırsız bir kuvvet kullanımına taraftar olmamakla birlikte, kuvvetin belirli şartlarda kullanılabileceğini de savunmuştur. 

Said Nursî Hazretleri’nin“Halep’te İhvânü’l-Müslimîn âzâsının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvânü’l Müslimîni ruh u canımızla tebrik edip “Binler bârekâllah” deriz ki, ittihadı İslâmın Anadolu’da Nurcular—ki eski İttihad-ı Muhammedînin halefleri hükmünde—ve Arabistan’da İhvânü’l-Müslimîn ile beraber hakikî kardeş olan Hizbü’l-Kur’ânî ve İttihad-ı İslâm cemiyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddî alâkadar ve bir kısmını Arabîye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnettar eyledi.

Benim bedelime, İhvânü’l-Müslimîn Cemiyeti namına bana tebrik yazana cevap verirsiniz. O taraftaki Nur şakirtlerine ve Nur eczalarına himayetkârâne alâkadar olsunlar.”1 dediğini görüyoruz. Bu noktadan bakıldığında Said Nursî gaye olarak İhvânü’l-Müslimînin de ittihadı İslâm’a çalıştıklarını söylüyor. Emirdağ Lahikası’nda yer alan Bağdat’ta çıkan ed-Difa gazetesinin muharriri İsa Abdülkadir’in Arabî makalesinde de “Nur talebelerinin ve İhvan-ı Müslimîn Cemiyetinin gerçi maksatları, hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeye hizmet ve ittihad-ı İslâm dairesinde Müslümanların saadet-i dünyeviye ve uhreviyelerine hizmet etmektir.”2 tespiti aktarılır. “Fakat Nur talebelerinin beş altı cihetle farkları”3 olduğu açıklanır. Bu farklardan bir tanesini Said Nursî Hazretleri “Fakat Nur risalelerinin ve nurcuların siyasetle alâkaları yok.

Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız sebilürreşad, doğu gibi mücahitler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruhucanımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat siyaset noktasında değil.”4  olarak ifade ediyor.

Âlem-i İslâm ve başta Pakistan ve Mısır olarak Risale-i Nur’u her eserin fevkinde telakki etmeleri, hattâ Bağdad’daki İttihad-ı İslâm Heyeti ve Suriye’deki İhvânü’l-Müslimîn “Biz de Nurcuyuz” demeleri”5 ve Bediüzzaman Said Nursî’nin “Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir. Ben vefat etsem de, Eşref Edip Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum.”6 demesinden anlaşılıyor ki İhvânü’l-Müslimîn ve Nurcuların maksatları, hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeye hizmet ve ittihad-ı İslâm’a çalışmak olarak görülüyor. Ancak bu maksada ulaşmakta kullanılan metodların farklı olduğu ise İsa Abdülkadir’in mektubunda ortaya konulmuştur.

Bundan başka Nur Talebeleri ile İhvânü’l-Müslimîn arasında Bediüzzaman Said Nursî zamanında iletişim kurulduğu ve bir kısım mektuplarla irtibat sağlanarak Risale-i Nurların onlara ulaştırıldığı anlaşılıyor. Bu irtibata delil olabilecek birkaç mektubu paylaşalım. Ankara Nurcularının gayr-ı münteşir bir mektubunda Üstadları Said Nursî’ye “İhvânü’l-Müslimîn ve Suriye’de Zeynelâbidîn’e lâhika mektublarından muntazaman göndermek münasib mi? Zeynelâbidîn orada Nurlara hizmet ediyor. Ona teşvikkârane bir mektub Hüsrev Bey yazsa münasib mi?” şeklinde sordukları ve başka bir mektupta da Hüsrev’in bu mektuba cevap yazdığı görülüyor:“Hüsrev’in İhvânü’l-Müslimîne yazdığı gayet parlak mektubunun bir sureti Ankara Nurcuları vasıtasıyla alınmıştır. Kıymetli mektubunuza mâşâallah ve bin bârekâllah diyor.”7 

Ayrıca “Suriye’deki İhvânü’l-Müslimîne gönderilmek üzere, (adresleri yanında bulunmadığından) biz bîçare hakir talebelerinize gönderdiği ve suretini alarak aslını İhvânü’l-Müslimîne gönderdiğimiz bu çok güzel mektubunu siz sevgili ve çok mübarek Üstadımız Hazretlerine takdim ediyoruz.”8 Denilerek irtibat kurulduğu anlaşılıyor. Bu mektuba binaen olacak ki Üstad Bediüzzaman Said Nursî de “Seyyid Salih’in Halep ve havalisindeki çok ehemmiyetli İhvânü’l-Müslimîn Cemiyeti için sizden istediği Nur mecmualarından, kendime mahsus mecmualardan on tanesini ona gönderdim ki onlara versin.”9 dediği malûmdur.

Anlaşılan o ki; Nur Talebeleri, Risale-i Nur’la hem Türkiye’de, hem Bilâd-ı Arabda ahirzamandaki tahribata, dâhili ve harici cereyanlara ve dinsizliğe karşı muhkem bir sed tesis etmişler ve etmeye de devam ediyorlar.

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lahikası-2,s.542

2- Emirdağ Lahikası-2,s.753

3- Emirdağ Lahikası-2,s.753

4- Emirdağ Lahikası-2,s.545

5- Emirdağ Lahikası-2 Mektupları

6- Emirdağ Lahikası-2,s.545

7- Emirdağ-2 Mektupları 

8- Emirdağ-2 Mektupları

9- Emirdağ Lahikası-II,s.565

Risale-i Nur'dan Emirdağ Lahikası'ndan ilgili bölümü okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/emirdaglahikasi/#753/z

..Ve Nurcular ise

İhvan-ı Müslimîn ile Nurculuk kıyaslamasına devam ile, Cemaat ve cem’iyet ikileminde kalmış hamiyetperverlere, ittihad-ı İslâm yolunda maddî-manevî cihad tercih sadedinde..

Nurcular

“1. Nurcular siyasetle iştigal etmez, siyasetten kaçıyorlar. Eğer siyasete mecbur olsalar, siyaseti dine âlet yapıyorlar; tâ ki siyaseti dinsizliğe âlet edenlere karşı dinin kudsiyetini göstersinler. Siyasî bir cem’iyetleri aslâ mevcud değil.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/omer-faruk-ozaydin/ve-nurcular-ise_395404

Etiketler: nurcular
Okunma Sayısı: 5309
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı