Çağlar boyunca, İslâm yaşayış ve kültüründe, Kur’ân ve İslâmiyeti yaşayış ve hayat tarzı olarak benimseyip, hayatlatını bu minval üzere şekillendirmeye çalışan kişiler için kullanılan “Rabıtalı adam” tabiri, bütün zamanların en dehşetlisi olan günümüzde de, “Rabıta-i mevtli adam” keyfiyetinde olarak, hakikat mesleğinin çekirdek ve mesleğini teşkil etmeye devam ediyor.
Çünkü, yüce Peygamberimizin (asm) bin dörtyüz sene öncesinde haber verdiği “Ahir zaman o kadar dehşetlidir ki kimse nefsine hakim olamaz” işaretinin de kırılma noktasının rabıta-i mevt olduğu ortadadır. Yine Risale-i Nur mesleğinin, bu azim tehlikeyi berhava etmesindeki en büyük sır ve manevî silâhın da yine rabıta-i mevtten geçtiğini, Risale-i Nur mesleğinin esası olan Yirmi Birinci Lem’adaki yüksek hakikatlerinden anlıyoruz.
Bu hedefe ulaşmada, en kuvvetli silâhımız olan ihlâs meslek ve düsturunun özeti mahiyetinde olan söz konusu şu ifadeleri hayat anlayışımızın merkezine yerleştirelim: “.....Ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet ihlâsı zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevk eden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat, Kur’ân-ı Hakîm’in “Külli nefsin zaigatü’l mevt/ İnneke meyyitün ve innehüm meyyitün” gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler.” (Lem’alar, Yirmi Birinci Lem’a Dördüncü Düstur)
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, hayat ve yaşayışında Rabıta-i mevti esas ittihaz eden kimse, tevhid mesleğini esas tutarak, her amelinde, ölümünden sonra mutlak surette karşılaşacağı hesap gününde kendisini mahcup ve mahsur edecek işlerden ve amellerden uzak durmaya çalışır. Başta ehl-i iman ve insanlığı olmak üzere, bütün kâinatı ve varlıkları, kâinat Sultanının eser ve mu’cizeleri olması hasebiyle kardeş bilir. İnsanı insan eden, başta iman ve insaniyet olmak üzere, hak, hürriyet, adalet vb. yüksek değerlere taraftar, her türlü hak ihlâline ve zulüm, bidat ve adaletsizliklere karşı olur.
Böyle bir insanın ise huzur-u İlâhide hesabı kolaylaşır ve yolu Rıza-yı İlâhî ve Cennet yolu olur.
Böyle bahtiyarlardan olmak duâ ve niyazıyla, Rabbim cümlemizi, “Ölmeden evvel ölünüz” hadisinin sırrına uygun olarak, ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyananlardan ve “Rabıta-i mevt” hakikatini hakkıyla anlayıp yaşayanlardan kılsın inşallah.