İki çoban sohbet ederken biri diğerine sorar: “Sen padişah olsan ne yerdin?” Arkadaşı cevap verir: “Soğanın özünü yerdim. Peki, sen ne yerdin?” İlk soranın padişah tasavvuru da aynı seviyededir: “Bana yiyecek bir şey bırakmadın ki!?”
DUÂLARIMIZ KALİTEMİZİ GÖSTERİR
Duâ, istemektir. Ama nasıl ve neyi isteyeceğimizi de bilmek gerekir. Zira isteklerimiz kalite ve seviyemizin göstergeleridir. Duâ- larımız, bizim için neyin önemli olduğunun, yani neyin peşinde olduğumuzun bir ifadesidir. Elbette insan peşinde olduğu şey kadar değerlidir!
İki çobanın diyaloğuna gülenler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 22 bin kişi üzerinde 2014’de yaptırdığı “Türkiye’de Dinî Hayat” konulu anketi görseler, bu defa hayrete düşerler. Bu ankete göre, Müslümanların % 40’ı dünyalık bir işi olunca duâ etmektedir!?
Âhireti için de duâ edenlerin oranı ise % 35’den ibarettir. Demek duâlar, onu yapanların çapına göre şekillenir ve seçilir.
Bugün büyük şirketlerin modern takıldıkları, ferdî gelişimcilerin yeni bir icat gibi önemini vurguladıkları “Vizyon Metinleri” aslında bizim hep tekrar ettiğimiz duâ metinlerinin birçok açıdan çok noksan, dünyevî bir şeklidir.
NAMAZ TESBÎHÂTI TALEBELİĞİN ŞARTIDIR
Üstad Bediüzzaman (ra), faziletli binlerce duâ içinden en şumullü, en kudsî ve bu zamanda en lüzumlu olanlarını derleyip Hizb-i Envârı’l-Hakâiki’n-Nûriye’ye dercetmiştir. Kendisinin de hep devam ettiği bu duâlar zikrin, tesbihin, hamdin, salâvatın, istiâze, istiğfar ve niyazın en güzellerini ihtiva etmektedir.
Risale-i Nur mesleği bir tarikat olmadığından ve bu hizipteki parçaları her gün okumak mümkün olmadığından Bediüzzaman Hazretleri, bunların hülâsalarını namaz tesbîhâtının aralarına serpiştirmiştir. Yalnız namaz tesbîhâtının muntazaman yapılması “talebelik” için bir ön şarttır.
Çünkü:
1. Tesbîhâttaki bu ezkâr, salâvat ve duâlar, lâtîfeleri besler ve açar. Böylece insan Nurlar’daki feyzi daha iyi almaya başlar.
2. Namaz tesbîhâtına devam edilmediğinde ise Nurlar’dan istifade azalır ve hizmette istikamet zorlaşır. Zira tesbîhâttaki bu duâlar, kullukta ihlâs, istikamet, metanet ve şevk talepleridir. Tesbîhâtı boş veren, bunları “yeterince istememiş” konumuna düşmektedir.
3. Tesbîhâtı yapmak, âhirzaman fitnelerinin hücumuna, insan, cin ve nefsin saldırılarına karşı ma-nevî bir zırhı kuşanmaktır.1 Zırhı önemsemeyenin ise yara alması kolaylaşır.
4. Manevî zehire ister istemez her gün maruz kalan birinin bu panzehire de muntazaman devam etmesi onun tek çaresidir.2 “Muhakkak ki hasenât, seyyiâtı giderir.”3 Yoksa kişi dünya-âhiret dengesini kolayca kaybedebilir.
5. Bataklığa düşen biri, onu kurtarmak için uzatılan semâvî ellere karşı, kendi ellerini semaya açmazsa nasıl kurtulabilir? Tesbîhât yapıldığında, Makam-ı Mahmud’dan uzatılan kurtarıcı rahmet eline, biz de ellerimizi salâvâtla uzatmış oluruz. Allah dostlarına ettiğimiz duâlarla onların teveccühünü ve himmetini istemiş oluruz. Malûm, istemeyen bebeklere anneleri bile süt vermez veya dudaklarını kıpırdatmadıkça istese de veremez!
6. Tesbîhâtı yapmakla “Bütün zaman ve mekânlardaki mü’minlerle beraber olarak, ortada Resûl-i Ekrem (asm) sağında enbiyalar, solunda evliyaların” bulunduğu bir zikir halkasına dâhil oluruz. 4
7. Bütün kardeşlerimize biz duâ ettiğimiz sürece, onların yaptığı aynı mukabil duâları hak etmiş oluruz. Ölüm dilimizi susturduğunda dahî duâ halkasındaki bu üyeliğimiz ve iştirakimiz devam eder. Bundan güzel ne var?
TESBİHATTA NELER VAR
Meselâ en hafif olan öğle ve yatsı tesbîhâtını ele alalım. Bu ikisi ağırlıklı olarak esmâ-i hüsnâ ve salâvatlardan ibarettir. Görünüşte ken- dimiz için fazla bir şey istemiyormuşuz gibidir. Oysa durum tam tersidir. Esmâ-i Hüsnâyı zikrederek aslında istemeye aklımızın ermeyeceği nice lütufları vermesini Allah’a bırakıyoruz demektir. Zira kudsî hadiste: “Zikrimle meşgul olduğu için bir dilekte bulunmayan kuluma, dilek sahibi kullarıma verdiğimden daha üstünlerini veririm” buyrulmuştur.5
Salât-ü selâmlarla ise Habîbullah’ın zılli altında makam-ı mahbûbiyete erişilebilir. Tesbîhâttaki salâtlar, sarahaten salâvat okuyamayan, ama Fahr-i Kâinat’a (asm) minnettar olan canlı-cansız bütün varlıkların sayısız adetleri zikredilip onlar namına da getirilmektedir. İşte bunca salâvat birden şefaatçi yapılarak Allah’tan “Herbir salât hürmetine bizi mağfiret etmesi, bize merhamet etmesi ve lütufta bulunması” istenmektedir. Peygamber Efendimiz’in (asm): “Bana bir kez salât edene Allah on kez salât (rahmet) eder” 6 müjdesi de dikkate alınırsa, sayısız adetlerle zikredilen bu salâvatlarla İlâhî lütuf ve rahmetlerin nasıl celb edildiği kıyas edilebilir.
Salâvatın değerini fark edince duâlarının tamamını salâvata ayırmaya karar veren Übey b. Kâ’b’a (ra) Sevgili Peygamberimizin (asm) müjdesi şu olmuştur: “O takdirde bütün sıkıntılarına kâfi gelinir ve günahların da affedilir!” 7
Ekstradan kıyamet günü insanların Peygamber Efendimize (asm) en yakını da, ona en çok salâvat getiren olacaktır. 8
Tesbîhâta güya zaman bulamayanların tam karşısında, bir de bu tesbîhâtı az ve hafif bulan tarikatmeşrep ehl-i zikir vardır.
Onlara da mukayese için basit bir soru soralım: Hz. Âdem’den (as) beri bütün ümmetler, meselâ Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığındıkları 9 ve Peygamber Efendimiz de (asm) “Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi bunu öğrettiği halde” 10 o fitnelerin şimdi tam ortasındaki bu ümmetten, Deccal’ın fitnesinden her gün, sabah-akşam Allah’a sığınan kaç ehl-i duâ var?
Katre ummana delâlet eder kabîlinden, tesbîhâtın önemine dair sadece şu hadis yetmez mi?: “Akşam namazını bitirince yedi kere (Allahümme ecirnâ mine’n-nâr) de! Muhakkak ki, bunu der de o gece ölürsen Cehennemden kurtuluşun kesinleşir. Sabah namazını kılınca da söyle. Muhakkak ki, o gün ölecek olursan Cehennemden kurtuluşun kesinleşir!” 11
İnşallah ölümümüz, tesbîhâtı yapmadığımız güne denk gelmez! Bu Ramazan ayı da, Şeyh Korona Hazretleri’nin irşadıyla düzenli tesbîhât için iyi bir başlangıç olur!
Dipnotlar:
1- Sabah ve akşam namazlarından sonra yerinden kalkmadan malûm olan on cümle-i tevhidiye okunduğunda o gün ve o gece her türlü kötülükten ve şeytandan korunacağına ve şirk dışındaki günahlarının af olunacağına dair (bk. Tirmizî, Daavât, 63; Ebû Davud, 110.) Keza Haşir Sûresi’nin son üç âyeti sabah ve akşam okunduğunda o gün ve gecede ölse, şehit (hükmünde) olacağına dair (bk. et Tâc, IV/22)
2- Otuzüçer tesbih, hamd ve tekbir, yukarıdaki cümle ile bitirildiğinde “deniz köpüğü kadar da olsa günahların affedileceğine” dair (bk. Müslim, Mesacid, 146.)
3- Hûd 11/114.
4- Mustafa SUNGUR’dan naklen, N. Şahiner, S. Şahitler, IV/30.
5- Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’ân, 25; Darimî, Fazâilü’l-Kur’ân, 6.
6- Müslim, Salât, 70.
7- Tirmizî, Kıyamet, 23.
8- Tirmizî, Vitr, 21.
9- Buharî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101.
10- Müslim, Salât, 177.
11- Ebû Davud, Edeb, 110.