Bir süre önce bir yaz günü ikindi vakti Yunanistan’da Kavala şehrinde bir hediyelik eşya dükkânında oyalanırken işletmeci tarafından dışarı davet edildik.
Tam anlayamadık ve anlamlandıramadık.
“Türk olduğumuz için düşmanlık mı ediyor” diye de şüphelendik.
Ama hemen anladık ki mesai bitmiş, dükkânın kapanma saati gelmiş.
Çocukluk günlerimiz aklımıza geldi: Esnaf belli saatte açar ve belli saatte kapatırdı. Hatta esnaf öğle tatilinde kapatır ve evine yemeğe gidip gelirdi.
O zamanlarda akşam geç saatlere kadar dükkânı açık tutmak diye bir gariplik yoktu. Esnaf, eşiyle, akrabasıyla dükkânında vakit geçirmeye çalışmazdı. Çocuğunu işyerinde ve müşterilerinin huzurunda terbiye etmeye çalışmazdı. İş, arkadaş, aile, eş… ayrıydı.
O güzel düzen bugün gelişmiş ülkelerin çoğunda aynen devam ediyor. Ama bizde her ne olduysa bu mesai düzeni bozuldu. Bu durum başka ilişkileri de bozdu.
Derken, görünüşte bir virüs dünyayı yeniden hizaya soktu. İnsanlar evlerinde vakit geçirmek zorunda kaldı.
Bu musibetten alınabilecek çok dersler var elbette. Ama bu musibetten çıkarılabilecek fırsatlar da var ve olmalı.
Bunlardan biri özel sektörün ve bilhassa perakende sektörünün mesai saatlerini yeniden disipline etmek. Eczaneler ve kuyumcular nasıl belli saate kapatıyorsa…
Kuaförler nasıl haftanın belli günlerinde çalışmamayı kararlaştırıp uygulayabiliyorsa…
Diğerleri de yapabilir.
Bunun için önce ortak irade lazım. Ki, bu başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu olmak üzere meslek birliklerinin ve mesleki dayanışma derneklerinin gündemi ve görevi.
Bu yeni uygulama için bir de “bir inkılâp başı” yapmak lazım ki adapte kolay olsun.
İşte bu evde kalma süreci bu konuda da iyi bir başlangıç hazırlığı süreci oluşturabilir.
Meslek birlikleri hazırlığını yaparsa, vatandaş sokağa rahat çıkma zamanı geldiğinde hangi dükkânın ne zamana kadar açık olacağını bilir ve yeni düzene ona göre adapte edilir.
Meslek birliklerinin üyeleri ve çalışanları da rahat eder, toplum da düzene alışır.