Geçen Cumartesi günkü “Dağlardan ümitliyiz” başlıklı yazımızda sivil itaatsizliğe değer vermeye devam eden AKP’li dostlarımıza çağrı yaparak şunları yazmıştık:
“Halen ümitli olanların “meskenim dağlardır’ı Sezen Aksu’dan dinlemelerini tavsiye edebiliriz!”
Bazı eleştiriler aldık. Cevap olabilmesi için Sebahattin Ali’ye ait olan “meskenim dağlardır” adlı şiirin bir kısmını verelim:
Başım dağ saçlarım kardır
deli rüzgârlarım vardır
ovalar bana çok dardır
benim meskenim dağlardır dağlar
dağlardır dağlar, dağlardır dağlar…
şehirler bana bir tuzak
insan sohbetleri yasak
uzak olun benden uzak
benim meskenim dağlardır dağlar
dağlardır dağlar, dağlardır dağlar…
kalbime benzer taşları
heybetli öter kuşları
göğe yakındır başları
benim meskenim dağlardır dağlar
dağlardır dağlar, dağlardır dağlar…
Devlete ve iktidara söyleyecek bir şeyleri olan ve eğip bükmeden söyleyen herkesin başına gelebilecek şeyler bu şairin de başına gelmiş.
Hapse de girmiş, dağa da kaçmış…
M. Kemal’le meselesini bir dostuna mektubunda şöyle anlatıyor:
“Benim mesele, senin zannettiğin gibi fiyakalı bir zamanımda ağzımdan kaçırdığım sözlerin neticesi değildir. Aramın açıldığı bir iki namussuz başıma bu işi getirdi. Geçen sene Mayıs’ında ‘Gazi’yi ima ve telmihen tahkiri tazammun eden bir şiiri falan yerde okudu’ dediler. Adlî safahat lehimde olduğu halde, müddeî-yi umumi yaranmak için mahkûmiyetimi talep etti, hâkim de korktuğu için mahkûm etti. Temyiz, cezayı aleyhimde nakzetti, cezama iki ay daha ilâve edildi. Şimdi 14 aya mahkûmum ve aşağı yukarı üç ayını yattım. 11 ayım kaldı demektir.”
Savcının “yaranmak için” mahkûmiyet talep etmesi ve hâkimin de “korktuğu için” sanığı mahkûm etmesi size hayli tanıdık gelmiştir.
Yakın ve uzak tarihte adı bilinen ya da bilinmeyen çok sayıda “sivil itaatsizlik” sembolü kişi vardır.
Devletin hışmına uğramayı ve hatta hapse girmeyi göze alarak kendi doğrularını söyleyebilmek vicdanlı olan herkesin yapmayı isteyeceği bir iştir. Kimine nasip olur, kimine olmaz. O ayrı mesele.
Asıl mesele kamu düzenini gerçekten bozmadan dik durabilmek ve müeyyideyi göze alabilmek.
Önceki gün Yeni Asya’nın dik duruşunu minnettarlıkla karşıladığını belirten Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki elektrik faturası çıkışıyla herhangi bir kamu görevlisinin 10 Kasım’da saat dokuzu beş geçe ayağa kalkmayı reddetmesi arasında bu yönden bir fark yoktur.
En kıymetlisi, her ikisinin, birbirinin sivil itaatsizlik hakkını destekleyebilmesidir.
Yeni Asya’nın demokrasi adına dik duruşunun anlamı budur.