Başlıkta hata yok. Şehir hastaneleri meselesi “hastane şehirler”i ya da “şehir hastane”leri ortaya çıkaracak kadar önemli ve netameli bir mevzu haline geldi.
Önceki gün İstanbul Tabip Odası’ndan aldığımız “Şehir Hastaneleri Sempozyumu” dâvet maili şu ifadeleri içeriyordu:
Şehir hastanelerinin heybetini anlatmak için kullanılan “mega” tabiri aslında ona harcanacak paradan geliyor. Kimileri “cebimizden beş kuruş çıkmayacak” demeye devam etse de artık herkes biliyor. Devasa yapılarıyla, sağlık çalışanlarının dayanışmasını bozan yönetim anlayışıyla, alış veriş merkezine benzer tasarımıyla, içinde kaybolanlar için kurulan çağrı merkezleriyle, ulaşılması imkânsız yer seçimleriyle, bugüne kadar harcanan paranın milletvekillerine bile “sır” kalmasıyla, şirketlere verilen “hasta etme” garantileriyle artık herkes biliyor, şehir hastaneleri bizim için değil, bizim değil, bizim faydamıza değil.
Mailin devamında Türk Tabipleri Birliği’nin şehir hastanelerine karşı 10 yıldır mücadele ettiği anlatılmış ve geçtiğimiz günlerde İstanbul Sancaktepe Şehir Hastanesi ihalesinin iptal edilmesinin yıllardır dile getirilen kaygı ve itirazları doğruladığı yazılmış.
Ankara Etlik’te yapılan ikinci şehir hastanesinin hastane olmasından vazgeçildiği dedikoduları da zaman zaman dolaşıma sokuluyor.
Sağlık sektörü ve sağlık planlaması işi anladığımız bir iş değil. Hükümetin şehir hastanelerine ilişkin eleştirilere sağlıklı ve tatmin edici bir cevap verip vermediğini anlamak için Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasına baktık. Ama orada da makul bir cevap bulamadık.
Geçen hafta bir avukat arkadaşımız ayak kırığı için önce semtindeki hastanenin aciline başvuruyor. Uzman doktor bulamayınca Ankara Bilkent’teki şehir hastanesine gidiyor. Ama orada da bir uzman ortopedi doktoru bulamıyor.
Kötü örnekler de iyi örnekler de her zaman bulunur. Önemli olan bu örneklerin genellemelere yardımcı olup olmadığıdır. Bu olay bir istisna mıdır? Keşke öyle olsa, ama pek sanmıyoruz. Zira gidilen yer alelâde bir devlet hastanesi değil. Adı üzerinde, bir şehir büyüklüğünde bir hastane.
Basında bu hastanelerin bilhassa yatırım yönü ile ilgili bilgilerin kamuoyundan saklandığı hususu yazılıp çiziliyor. Üstelik buna “ticarî sırları açıklarsak suç işlemiş oluruz” türünden savunmalar eşlik ediyor.
Hâlbuki işin ticarî sır boyutu gayet nettir: Duyulursa imajı bozacak bilgiler ve rakiplerin eline geçerse para kaybettirecek bilgiler ticarî sırdır, uluorta yazılması ve konuşulması elbette suçtur, yasaktır.
Bir hastanenin inşaatına ve işletmesine dair sözleşmelerin ise hiçbir sır niteliği yoktur.
Hele bu hastane kamu hastanesi ise bu bilgilerin bilinmesi zarar değil fayda verir. Zira yatırım kamu parası harcanarak yapılmıştır. Kamu harcamalarının denetlenebilmesi şarttır ve denetim için de bilgilerin şeffaf olması şarttır.