"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yerli ve milli cemaatler

Ahmet DURSUN
31 Temmuz 2018, Salı
Düşüncelerin hür bir şekilde yeşeremediği, sanat ve marifetin gelişmediği, adavet ve ihtilafın körüklendiği toplumlar her açıdan fakirdirler.

Zihinlerin ve ruhların maddecilik sarmalında esir olduğu zamanlar asıl yoksullukların gözden kaçırıldığı zamanlardır. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” vecizesi, asıl yoksulluğa işaret eder. Haksızlık, adaletsizlik ve hürriyetsizlikle beraber insaf ve vicdandan yoksunluk fakirliğin en öldürücüsüdür. 

Düşüncelerin hür bir şekilde yeşeremediği, sanat ve marifetin gelişmediği,  adavet ve ihtilafın körüklendiği toplumlar her açıdan fakirdirler. Oysa rüyaları görülen İslâm düşüncesinin ve medeniyetinin inşası için “akıl, kalb, hayal, hafıza, zekâ, vicdan, ruh” gibi yeteneklerimizi bir bütün halinde geliştirmek ve yükseltmek gerekir. 

Bu yükseliş ve hareketlenme toplumun iç dinamikleriyle ittifak ve bu dinamikler arasındaki samimi bir ittihadla mümkündür. Akli ve ruhi fakirliği yaşayan toplumlarda o toplumu harekete geçirecek iç dinamikler her yönden zayıf ve kullanışlı oldukları için ittihadı da sağlayamazlar. Çoğunlukla da çatışırlar. Bu coğrafya bu öldürücü yaranın hazin hikâyeleri ile doludur. 

Yara üstüne yara. Bin yılı aşkındır bu toprakların manevî cephesini oluşturan, ilim- irfan geleneğinin çekirdeği olan tarikat ve cemaatler yerlilik, millilik iddiasıyla tektipleştirilmeye ya da tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılarak yeni kapanmaz yaralar açılmak isteniyor. Tüm insanlığı kuşatan, prensipleri evrensel olan İslam’ın görünür yüzleri tarih sahnesinden silinmek isteniyor. Bu da devletin dini koruması gibi bahaneyle yapılıyor. Devletin kurumları bu konuda kışkırtılıyor. Tarih bu iddianın bize sunduğu fecaatlerle doludur. 

Dini korumak için cemaatler ve tarikatler yerli ve milli hale getirilecekmiş. Yerlilik ve millik iddiası bugünün iddiası değildir. Ezanı Türkçeleştiren, Kur’ân’ı yasaklayan, Kâbe’yi Araplara bırakıp Çankaya ile avunan, alfabeyi değiştiren, aynı iddialarla tasavvuf geleneğini yerle bir eden düşünceyi bugün İslamcılar eliyle hayata geçirme çabaları ibret vericidir. Tek tip cemaat, yerlilik ve millilik söylemleri tek parti dönemlerinin laikliği dinsizlik olarak algılayan ve uygulayan Kemalist-ulus devletçi hedeflerden başka bir şeye hizmet etmemektedir. Acaba siyasilerimiz bunun farkında mı?

Türkiye’de cemaatleri şeytanlaştırma projelerinin her dönem tetikçileri olmuştur. Türkiye’nin manevî birikimini bütünüyle ortadan kaldırmaya yönelik bu art niyeti iyi okuyamayan siyasî cenahı uyandıracak, çarpıtmalarla dolu hezeyanları müfterilerin suratlarına çarpacak insaflı kalem erbabına ve ulemaya bu noktada tarihî görevler düşmektedir. O da hakperestçe hakkın yanında durmak, doğruları seslendirmektir. 

Ne yazık ki Türkiye’de din-devlet ve siyaset ilişkileri öteden beri hastalıklıdır. Siyasetin cemaatleri tektipleştirme baskısı bu hastalığı daha da derinleştirecektir.  Tam tersine siyaset tektipliliği teşvik etmemeli, farklılıkları zenginlik olarak görmeli ve farklılıkları uzlaştırmanın yollarını aramalıdır. Yine siyaset, bütün cemaatlere eşit mesafede durmalı, cemaat fertlerinin karıştığı olumsuz hadiseler karşısında adaleti elden bırakmamalı, ‘suçun şahsiliği’ esasından hareketle adil olmalı, cemaatlerle ilgili iddiaların üzerine ‘şeytanlaştırma’ algısına teslim olmadan, hukukun temel prensiplerine uyarak gitmelidir. 

Cemaatler devletten ve siyasetten bağımsız, gönüllülük esasına dayanan sivil yapılardır ve öyle kalmalıdırlar. Siyasî, dünyevî, şahsî menfaat peşinde koşmak cemaatlerin ve mensuplarının işi değildir, olmamalıdır. Son günlerde ülkemizde cemaatler üzerinden yürütülen operasyonlar aslında cemaatlerin iç muhasebe yapmasının imkânını da sağlamıştır. Cemaatler “sıra kimde?” falcılarının algı operasyonlarına kendilerini kurban etmek yerine, kendilerine çeki düzen verecek imkânları araştırmalı, bu noktada çalışmalarına şeffaflık ve müsbet hareket ilkeleriyle hız vermelidirler.

Bu çalışmaların rahat ve şeffafça yürütülmesinin anahtar kelimesi hürriyettir. Sınırlamalar, yasaklamalar, baskı, tehdit ve sindirmeler sivil toplumun gelişmesini ve şeffaf kalmasını engeller. Bu noktada hukuka güvenmek ve demokratik değerlere sığınmak toplumsal uzlaşının da önünü açacaktır. 

Okunma Sayısı: 3612
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı