"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Keramet ve ikram ne demektir?

Ahmet ÖZDEMİR
10 Nisan 2022, Pazar
Mucize ve keramet, kâinatta devam eden kanunlardan birer şazdırlar. Doğrudan doğruya Allah’a ait fiillerdendir. Mucize, peygamberlere özeldir ve onların nübüvvetlerinin hak ve sadık olduğunu ispat için verilir. Onda peygamberlerin çalışması yoktur. Dolayısıyla kendi şahsına mal etmesi düşünülemez.

Kerâmet sözlükte, kerem, lutuf, ihsan, bağış, Allah’ın velî kullarında görülen olağanüstü haller anlamlarına gelmektedir. Kısaca Allah’ın, veli ve salih kullarına, fazl ve lütfuyla verdiği harika ihsanlardır. Kerametlerin ekserisi ihtiyari değildir. Kişiye ummadığı yerden Allah’ın ikramı olarak verilir. Gerçek keramet sahibi, muttali olduğunda, o kerametini Allah’tan bilir ve Allah’ın kendisini kontrol ve korumakta olduğunu anlar.

Keramet sahibinin, her zaman kerametine şuuru taalluk etmesi gerekmez. Bazen de keramet gösterdiğini bilmez. Kerametin uygun olan kısmı budur. Keramet olarak bilmediği için nefsine nisbet etmek ihtimali yoktur.

Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Peki, ikram nedir?

İkram sözlükte, iyi bir armağan verme, bağış, ihsan demektir. Kerametin selâmetli olan ikinci nevidir, daha selâmetli, daha yücedir. İkramın izharı, tahdis-i nimettir. Çalışmanın bir müdahelesi yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez. Bu kısım kerametin en vartasız ve en tehlikesiz olanıdır. Bu gibi hallerin, Cenab-ı Hakkın ikramı olarak, “tahdis-i nimet” kabilinden açıklanması caizdir.2

Tahdîs-i ni’met, İlâhî nimeti şükrederek anlatma, Cenâb-ı Hakka karşı şükrünü edâ etme ve teşekkür etme maksadıyla nâil olduğu nimeti anma, onunla sevincini ve şükrünü bildirme, verilen nimeti izhar etme demektir. Tahdis-i nimetin zıddı küfran-ı nimettir. Yani, Cenab-ı Hakkın yaptığı ihsanın, verdiği nimetlerin inkâr edilmesi, açıklanmamasıdır. 

Burada tevazu ve iftihar sınırlarını iyi bilmek gerekecektir. Bazen bunlar insanı yanlış sonuçlara götürebilir. Yani ne küfran-ı nimet çıksın, ne de iftihar olsun. Meziyet ve kemâlâtları ikrar edecek fakat temellük etmeyecek, Mün’im-i Hakikînin nimet eseri olarak gösterecektir.

Meselâ, nasıl ki sanatlı ve süslü güzel bir elbiseyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen, halk sana dese, “Maşaallah, çok güzelsin, çok güzelleştin.” Eğer sen tevazukârâne desen, “Hâşâ, ben neyim? Hiç! Bu nedir, nerede güzellik?” O vakit küfrân-ı nimet olur ve elbiseyi sana giydiren mahir san’atkâra karşı hürmetsizlik olur. Eğer iftihar edercesine desen, “Evet, ben çok güzelim. Benim gibi güzel nerede var? Benim gibi birini gösteriniz.” O vakit, mağrurâne bir fahirdir.

İşte, fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: “Evet, ben güzelleştim. Fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir; benim değildir.”2

Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri söyleyip ilan ve tahdis-i nimet etmek, bazan gurura ve kibre götürür. Tevazu kastıyla da o nimetleri gizlemek iyi değildir. Binaenaleyh, ifrat ve tefritten kurtulmak için istikamet mizanına müracaat edilmeli. 

Dipnotlar:

1 Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s.54-55

2 A.g.e, s.626-627 

Okunma Sayısı: 14300
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı