Başınıza gelmiştir: Yürürken gözümüze bir şey çarpar, bir görüntü gözümüze takılır. Ya da bir haber okurken bir cümle çok ilginç gelir insana...
Hayatın akışı içinde çok defa sadece geçip gideriz, üstünde durmayız. Ama bazen durmamız gereklidir. Çünkü kısa bir cümle yada kısacık bir ân, bazen ruhumuzun öylesine derinine dokunur ki; hayat çizgimizi değiştirebilir. Bazen öyle büyük ve güzel derslerin vesilesi olur ki, dönüp baktığınızda siz bile şaşırırsınız.
Tıpkı gözüme çarpan bir haberde olduğu gibi... Çok da uzun sayılmayacak haberin başlığı “Dünyanın en yalnız taraftarı” idi. Haber İtalya liginde bir futbol maçında olanlar hakkında: “İşinden ötürü Cenova’da bulunan Udinese taraftarı Arrigo Brovedani, takımının maçını izlemek için Sampdoria’nın stadına gittiğinde büyük bir sürprizle karşılaştı. Brovedani, deplasmanda Udinese’yi desteklemeye gelen tek taraftarın kendisi olduğunu fark etti.”
Bir futbol maçında rakip takımın sahasına tek başına giden bir taraftar haberi... Gerçi futbol taraftarlığının, fanatikliğinin boyutlarını az-çok biliyoruz. Ama bana asıl ilginç gelen kısım, biraz da bundan sonrası idi: “Deplasmana az taraftarın gittiğini bildiğini belirten Brovedani “Ancak her şeye rağmen en azından 5-6 Udineseli taraftarla karşılaşacağımı umarak stada gelmiştim” diye konuştu.
Futbol gibi dâvâ bile sayılamayacak bir konuda gösterilen samimiyet ve sadakata bakar mısınız? Bu aşamada kendime gayr-ı ihtiyarî “Ben neyin taraf(tar)ıyım?” sorusunu sordum... Sahi bir Müslüman kâinatın en büyük dâvâsının taraftarı değil miydi? Bir Risale-i Nur okuyucusu olarak aynı zamanda “dâvâ içinde bürhan”ın taraftarı olmaya çalışmıyor muydum?
Duruma bu açıdan bakınca biraz irkildim. Risale-i Nur’un satırları arasında geçen samimiyet, sadakat isteyen cümleler aklıma geldikçe biraz da utandım. Bir futbol taraftarının takımına olan sadakatinden daha fazla olmalı değil miydi benim bu dâvâya ve bu çağdaki en güzel dâvâ vekiline olan sadakatim?!
Dünya deplasmanında insan bu dâvâya gönül vermişse, tek bir kişi bile olsa sadakatini göstermeli değil miydi? Sözgelimi, gitmeli değil miydim o Risale-i Nur dersine? Üç-beş kişinin geleceğini biliyor olsam bile... Kimse okumasa da benim okumam gerekmez miydi o güzelim satırları? Kimse dinlemese de, lisan-ı hâl ve kal ile hep anlatabilmek değil miydi imtihan ve vazife?
Niye ihlâs, sadakatle hep beraber zikredilirdi? Şaşırdım, bu sorunun cevabını, bu birlikte zikredilmenin hikmetini adeta hâl diliyle gayr-i müslim bir futbol taraftarı veriyordu.
Üstelik dersler bitmemişti. Haberin devamında ihlâsın ve sadakatin bu dünyada dahi mükâfatının verildiği dersini de alıyorduk. Hani İhlâs Risalesi’nde geçen “Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar” cümlesinin değişik bir izahı gibiydi sonrasında olanlar. Bakar mısınız:
“Maçın ilk anlarında rakip takım taraftarlardan tepki aldığını itiraf eden Brovedani, ‘Aslında bu duruma biraz alındım. Ama sonradan bana sempati duymuş olacaklar ki, önce alkışladılar sonra da kahve ve yemek ısmarladılar.’ dedi. Brovedani, stadyum görevlilerinin de kendisine tişört hediye edip Noel’ini kutladıklarını da sözlerine ekledi.”
Evet “fazilet odur ki, düşmanlar da onu tasdik etsin.” Demek ki; futbol gibi fanatizmin olduğu bir yerde bile insanlar “ihlâslı amelleri” fark ediyorlarmış. Çünkü o “yalnız taraftar”, takımını desteklemeye giderken rakip takımın taraftarlarından veya diğer insanlardan takdir beklememiş, takdir edilme niyetiyle maça gitmemişti.
Öyleyse neden insanlık tarihinin en önemli ve en haklı dâvâsında samimi olmayasınız? Değil mi ki kâinatın bu en büyük davasında tek bir hedef vardır: Rıza-ı İlâhî. O yüzden bu yolda tek başınıza kalsanız bile aslında yalnız kalmamışsınızdır. Kâinat Sultanı kendi rızası haricinde birşey niyet etmeyen kullarını yalnız bırakır mı? Evet, yaşadığı herbir günde ihlâs dersini veren Risalelerin müellifinin de söylediği gibi:
“Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir (...) Ümitsizliğe düşme, merak etme. Kat’iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar...”
Ve sonuç: Ancak ihlâslılar kazanır...
“Maç sonunda tek başına da olsa stadyumdan başı dik ayrılan kişi Brovedani oldu. Zira Udinese, zorlu deplasmanda Sampdoria’yı 2-0 yenmeyi başardı. Udineseli futbolcular da galibiyeti sadık taraftarları Arrigo Brovedani’ye ithaf ettiklerini açıkladılar.”
Ne kadar enteresan! Tek başına da olsa kazanan yalnız taraftarımız olmuş. Belli ki, “...Ancak ihlâslı olanlar kurtulur” dersini de almamız gerekiyormuş.
Bizler, Müslümanlar, özelde Nur’un talipleri, Nur talebeleri olarak farz-ı muhal dünya deplasmanında kaybetsek bile asıl yurdumuza döndüğümüzde Rabbimizin rızasını kazanmayı, böylece gerçek kazananlardan olmayı rahmet-i İlâhîden ümid ve dua ediyoruz...
Kaynak:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25405855