"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Lisan-ı kal, lisan-ı halle taçlanmalı - 2

Ali ATAÇ
05 Aralık 2020, Cumartesi 00:02
​Geçen yazıda lisan-ı hal’in lisan-ı kal üzerindeki tesiri ve önemini arz etmeye çalışmıştık.

Evet lisan-ı kal’ın kelimeleri kitle iletişim araçları ve medya adeta yağmur damlaları gibi yağıyor, sel oluyor ve akıyor, ilânat halini alıyor. Sonra kamuoyuna ait sağduyusuna ve sonrası da o meşhur o ‘beşinci kuvvet' olarak bilinen ve tartışmasız kabul edilen bugünkü o müthiş sihirli yaptırım gücüne erişebilmesidir. Fakat maneviyatı yok yani ruhsuz, ismi, resmi ve cismi cansız bir güç.

Bu yazıyla da lisan-ı hal’in geçmiş tarih içinde yaşanmış lisan-ı kal üzerindeki etkisine ait çarpıcı bir örneği, Mektubat’ın Yirmidokuzuncu Mektup Dokuzuncu Kısmı Üçüncü Telvih’indeki "Merkez-i Hilâfet olan İstanbul’u beşyüzelli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beşyüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve merkez-i İslâmiyedeki ehl-i îmanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük câmilerin arkalarındaki tekyelerde "Allah Allah!" diyenlerin kuvve-i îmaniyyeleri ve mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhânî ile cûş u huruşlarıdır’’ hakikati olduğu gibi; Cumhuriyet sonrası ve günümüze kadar ve günümüzden de geleceğe yani maziden hale ve halden de istikbale yani Kıyamete kadarki en çarpıcı ve dikkat çekici hizmeti; ecdadımızı temsil sıfatıyla o günden ve günümüze intikal ettirilmiş olan Bediüzzaman Said Nursî’nin ve telif etmiş olduğu Risale-i Nur lisan-ı hal’i yani; kalbî, ruhî, hâlî ve bütün lâtifeleriyle yaşadığı lisanıdır.

Evet, bugün ister kabul edilsin ve ister kabul edilmesin. Hepimizin içinde bulunduğumuz ve kendi âlemimizde de bir yönüyle yaşadığımız maziye duyulan bir hasret duygusu vardır. Hangimiz bilhassa Nur Talebeleri olanların Üstadımızın geçmişteki imana ve Kur’ân’a ait ihlâsla etmiş olduğu hizmeti yad edilerek ve yaşanması istenmesin?! Hatta çok muhakkik ağabey ve kardeşler tarafından bugün için bu bir eksiklik olduğu kabul edilmektedir. Yani lisan-ı hal’in gerektiği gibi yaşanmadığı serzenişleri.

Ama Üstad aynı eserde yani Mektubat’ta "Kur’ân’dan gelen o Sözler ve Nurlar, yalnız aklî mesâil-i ilmiye değil, belki kalbî, ruhî, hâlî mesâil-i imaniyedir (Yani lisan-ı hal’in imanî meselesidir.) Ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlâhiye hükmündedir’’ 1 diyor. Demek bütün mesele Risale-i Nur’u okumaktır. Çünkü Risale-i Nur; lisan-ı kal’in nur’u, ruhu ve canlı lisan-ı hali hükmündedir.

DİPNOT:

1- Hizmet Rehberi s, 33 (Mektubat).

Okunma Sayısı: 2191
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı