"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendini bilen, Rabbini bilir

Fazilet Kırmızı
21 Temmuz 2025, Pazartesi
İnsan, hayata karşı sonsuz bir merak içerisindedir. Her sual, yeni bir sualin kapısını aralar. İnsanın sonsuz merakı ve doğurgan sualleri, onun bu dünyadaki arayışının en aşikâr halidir.

İnsan neden merak eder? İçindeki merak duygusunu neden bastıramaz ve tatmin edemez? Ve insan en çok neyi merak eder? Neyi ve kimi arar? İnsan en çok kimi merak eder? Bu arayış ne zaman, kimi bulduğunda ve bildiğinde biter?

Bilmek... Ne tılsımlı, ne güçlü, ne aziz bir lafız... Bilmek, insanı insan kılan bir mertebedir. İnsan, bildiği nispette insandır. İnsan, en çok kendi ruhunun gizemli kapılarını açmayı, o kapıların ardını bilmeyi arzu eder. İnsan, kendini bilmeden kâinattaki hiçbir şeyin anlamına vâkıf olamaz. İnsan, kendini bulduğunda, kendini bildiğinde bu âlemi ve bu âlemin sahibi olan Zât’ı (cc) bilir. Zira nefsini bilen, kendini bilir; kendini bilen, Rabbini tanır.

Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır?” hakikatini en güzel şekilde ifade etmiştir.

Kâinatta her şey bir şeyi ve o şeyin sahibini bildirir: “Biz onlara hem dış âlemlerde (âfakta), hem de kendi nefislerinde (enfüste) âyetlerimizi göstereceğiz ki, O’nun hak olduğu kendilerine iyice belli olsun.”  (Fussilet Suresi: 53.)

“Kesin bilgiyle inananlar için yeryüzünde nice deliller vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?” (Zâriyât Suresi: 20–21.)

“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: 'Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz, bizi ateşin azabından koru!” (Âl-i İmrân Suresi: 191.)

İnsanın nefsini bilmesi, kendi âcizliğini ve fakrını fark etmesidir. Kendi âcizliğini ve fakrını fark eden insan, sonsuz kudret sahibi olan Rabbini tanır.

Rabbini tanıyan ve bilen insan, kulluğun hakikatine erişir. İnsan, nefsinin âciz olduğunu idrak ettiğinde, kendisini var eden Zât’ın (cc) sonsuz kudretini ve rahmetini kalbinde hisseder. Bu bir teslimiyet kapısıdır. Artık insan, eşyanın ardındaki manayı görmeye başlar. Artık onun için dünya, her zerresiyle Hakk’ı gösterir.

Varlık, insanın aynasıdır. İnsan, kâinatta neye bakarsa kendini görür. Kendini gördükçe de Rabbini öğrenir.

İnsanın arayışı bir ömür boyu sürer. Çünkü hakikî bilmek, sadece akılla değil; kalple ve hâlle olur. Marifet yolu bir bilgi yolculuğu değil, bir dönüş yolculuğudur. Evvela kendine, sonra Rabbine dönüş... Her hakikî “bilmek” bir “bulmak”tır. Ve her “bulmak”, bir “olmak”la tamam olur.

İnsan bu yolculuğun nihayetinde Rabbi ile buluştuğunda; yani kendi nefsinde Hakk’ı gördüğünde, kalbi mutmain olduğunda, bir hâle eriştiğinde, arayış sükûna erer. O vakit insan, “Dön Rabbine, ey huzura ermiş nefis” (Fecr Suresi: 27.) hitabına muhatap olur.

Okunma Sayısı: 421
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı