Aslı ‘Eski Said Dönemi Eserleri’nden İşârât Risalesi’nde bulunan ve Hakikat Çekirdekleri’nde “Bâtıl şeyleri tasvir, sâfi zihinleri idlâldir ve cerhdir” şeklinde vecize olarak zikredilen ve hayatın her sahasında ve hizmet esnasında unutulmaması lâzım bir düstur olduğu için hakkın tebliğinde zihinleri bulandırmadan hakikati muhataba anlatmak gerektiği dersini vermektedir.
Risale-i Nur’da bu vecizenin izahı var mı? diye kendi kendimize sorduğumuz sualin cevabının ‘evet’ olarak aldıkk:
Tarihçe-i Hayat’ta Üstadın Isparta hayatının anlatıldığı bölümde, “İslâmiyet düşmanlarının yaptıkları taarruz ve hilâf-ı hakîkat menfî propagandalarına mukabil üniversite Nur Talebelerinin bir açıklamasıdır” üst başlığı ile neşredilmiş LÂHİKA’da, Nur dâvâsına ait pek çok meseleye dikkat çekilmiş.
Üstadın hayatından prensipler aktarılmış, Nur Talebelerini bekleyen tuzaklar deşifre edilmiş, Nurcuların şevk ve gayretlerinden ve fedakârane hizmetlerinden bahsedilmiş ve Nur kahramanı ağabeylerin hizmete ait veciz ifadeleri iktibas edilmiş ve ömrümüzün kısa ve vaktimizin darlığını ifadeden sonra;
“Risale-i Nur şakirtlerinin meşgul olduğu vazife, en muazzam olan mesail-i dünyeviyeden daha büyüktür. Siyasetle uğraşmaya vaktimiz yoktur. Yüz elimiz de olsa, ancak Nur’a kâfi gelir” diye ahir zamanın hizmet tarzının özetlendiği mektubun bir yerinde, Üstadımızın dilinden “Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır” sözünü naklettikten sonra, Risale-i Nur’da takip edilen bir ölçüden bahsedilmiştir. Hususan helâket ve felâket asrı olan bu zamanda “Bâtılı iyice tasvir etmek sâfi zihinleri idlâldir.” hakikatini dikkat nazarlarına sunuyor ve Üstadın Risalelerde uyguladığı temel bir ölçüyü bildiriyor ve sair kelâmcılara muhalif olarak iman hakikatlerinin izah ve ispatında felsefenin menfi fikirlerini zikretmeden müsbeti ders vererek tedavi yaptığından bahisle; “Risale-i Nur’un bir hususiyeti de şudur ki: Diğer mütekellimîne muhalif olarak, ehl-i dalâletin menfîliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedavi etmesidir.” bir durum tesbiti yapılmış. Dolayısıyla “Risale-i Nur’un hocası Risale-i Nurdur” hakikati bir kez daha tahakkuk etmiş oldu ve bir vecize olarak istimal edip kullandığımız cümlenin izahatını başka bir yerde görmüş olduk.
Yazıyı mezkûr LÂHİKA’nın devamındaki şu cümle ile tamamlamış olalım: “Bu zamanda Risale-i Nur, vehim ve vesveseleri mahvediyor; akla gelen sualleri, istifhamları, nefsi ilzam, kalbi ikna ederek cevaplandırıyor.”
(Tarihçe-i Hayat-710)