Bediüzzaman’ın kullandığı “hayat-ı içtimâiye” tabirinin günümüz dilindeki karşılığı “sosyal hayat”tır. Sosyal hayat, toplum hayatı demektir. Ona göre, “İnsanın fıtratı medenîdir. Hayat-ı içtimâiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.” 1
Yani insan sosyal bir varlıktır; toplum içinde hayatını devam ettirebilir. Toplumu oluşturan katmanlardan birisi, yani sosyal hayatın bir organizasyonu da cemaattir. Ehl-i tahkikiz, ama, aynı zamanda taklitçi bir yapıya da sahip olduğumuzdan düşünce, duygu ve sözlü olarak biribirimizi etkileriz. Bu süreçte ilk ve en büyük hoca ve eğiticimiz annemizdir. Aile fertlerinden sonra da içinde bulunduğumuz cemaat/grup, tabiî çevre, ekonomik, kültürel şartlar gelir.
Duygu, düşünce biçimlerimiz de farklı. Fakat, farklılıklarımız kadar benzer yönlerimiz de var. Farklılık; şahsiyet/kişiliğimizi oluşturur. Benzerliklerimiz ise; dayanışmayı. Bu ise gruplaşma/cemaatleşmeyi doğurur. Cemaatle bütünleşme ihtiyacı; ferdleri benzer davranış biçimlerine yönlendirir.
Benzer davranışlar ve öğrenme biçimleri iletişim ve etkileşimi; o da birlik ve uyumu sağlar. Böylece, başkalarına nasıl davranacağımızı öğrenir; kendimizi ona göre ayarlarız.
Sosyalleşme otomatik işleyen bir süreç. Zamanla şuûrlu hareketlere dönüştürürüz. Zaten grup/cemaat, belli bir gayesi olan ve hedeflere varmak isteyenlerden oluşan bir şahs-ı manevidir.
Sosyalleşme; âilemiz ve içinde yaşadığımız toplumla olumlu iletişim kurup, uyum sağlayabilme becerisi ve melekesidir. Aksi halde âile ve topluma ters düşer; çatışır; yabancılaşır ve dışlanırız. İmân esasları, İslâm şartları sosyalleşme ve medenileşmenin zirve modelleridir. Bizi fikren ve fiilen aynı hedeflere yöneltir.
Hadîslerde, “Allah’ın hıfzı, yardımı birlik içinde olan cemaatle; cemaatten ayrılanın şeytanla beraber; cemaatten ayrılanın yerinin Cehennem 2 olacağı belirtilir.
Atomlardan galaksilere kadar (zıt unsurlara rağmen) bir arada ahenkli çalışmaları, omuz omuza vermeleri, yardımlaşmaları birlik ve beraberliği cemaatleşmeyi ders verir. Ferdîn cemaat/grup şuûru, genel bir şuûru; o da millî birlik ve beraberliği; o da güç ve kuvveti doğurur.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 64. 2- Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, c. 5, s. 414.