6 Haziran Dünya Diyetisyenler Günü’dür.
Diyetisyenlik; fert, aile ve toplumun sağlıklı beslenmesinin prensiplerini ortaya koyar. Her mümin bu mesleğe de Rab, Hakim, Kerim, vs. gibi esma-i hüsna ve bilhassa rububiyet fiilleri pencerelerinden bakmalı. Sözlükte “Bir şeyi kemal noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab… Allah Teâlâ hakkında olmak üzere ‘mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” (https://islamansiklopedisi.org.tr/rab) demektir.
Rububiyet ise, Cenab-ı Hakk’ın her zaman her mahlukla, her yerde, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, tedbir ve terbiye etmesi ve besleyiciliği keyfiyyeti arttırmasıdır. Rezzak anlamında Rahman da “canlı, cansız, inanan, inanmayan” herşeyi ve herkesi kapsar.
Diyetisyenler de anlamalı ve anlatmalı ki: “En parlak bir mu’cize-i san’at-ı Samedâniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur. Ondan başka olmaz! Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir-meyve kurtları ve balıklar gibi. En âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı o yer-çocuklar ve yavrular gibi. Evet, vâsıta-i rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfidir…” (Sözler, s. 29.)
Hakiki diyetisyenlik ise, şu soruların cevaplarını aramak ve bulmaktır: “Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikàne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?’ bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dâir, Kàdiü’l-Hâcâta lisân-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve duâ etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-i ubûdiyete (kullağun yüksek makamına) uçmaktır… Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.” (Sözler, s. 286.)
Çöken ekonomi, meâli şöyle olan âyetle de düze çıkar: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf Suresi, 31.) mealindeki ayetini İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve filozofların üstadı, İbni Sina, yalnız tıp noktasında, ‘Demiş: ‘İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.’” (Lem’alar, s. 151.)