Türkiye ve İslam aleminin en büyük problemi, hakiki hürriyet-insan hak ve hürriyetlerinin sözde ve kağıt üstünde olmasıdır! Halbuki, “Hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 204.) “Cumhuriyet ki, adâlet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibârettir.” (Hutbe-i Şâmiye, 79)
Elle tutulur, gözle görülür hiçbir delil olmaksızın kimi dindarlar, canavar siyasetin hezeyanlarıyla, toptancı yaklaşım ve yakıştırmalarla insanların “vatan haini” diye cezalandırılması dehşetli ve katmerli bir cinayettir! Halbuki, Anayasa’nın da 38. Maddesine göre de, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Bir kişinin suçu adil mahkemelerce delillerle, belgelerle sabit olmadıkça masumdur.” 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1’inci maddesinden hareketlele terör ve terör örgütünün tanımına göre de rastgele teröristlikle suçlama yapılamaz: “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle… her türlü suç teşkil eden eylemleri işleyecek kişi veya kişilerin mensup olduğu örgüt...”
Elbette adaleti gözeten bir Müslüman “masumlara terörist” gözüyle bakmaz, terörist muamelesi yapamaz! Suçlu kim ise, onu cezalandıracaksınız; masumu yakamazsınız: “Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” (Mektubat, s. 254.)
“Vela teziru vaziretun vizre uhra/Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’âm Sûresi, 6:164.) ayetine göre, kesinlikle bildiğimiz, tandığımız, gözümüz önünde olan masum akrabamız, komşumuza “terörist muamelesi” yapmak adalet midir? Hz. Ali (ra) -hemen herkes- Hz. Osman’ın (ra) evine girenleri biliyordu. Ama, “kimin öldürdüğünü, kılıcı kimin salladığını” tesbit edemediği için toptan suçlama yapmadı ve hepsini cezalandırma yoluna gitmedi. İşte bunun adı, “adalet-i hakikiye, adalet-i mahza, adalet-i tam”dır. Hepsini cezalandırmak zulüm olurdu!
Peki, ey aklı başında dindarlar! “Menfaat üzerine dönen canavar siyasetin” yönlendirmesiyle masumlara terörist demek, “yalan, iftira, su-i zan, itibar cellatlığı” değil mi? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz?