Ehl-i insaf, vicdan ilim, fikir adamları, hatta birçok AKP’liler, rakam ve veriler, gösteriyor ki; iktidar ekonomiyi çökertti. Adaleti çökertti.
Eğitim sistemini, TV kanallarını düzeltemedi gibi berbat etti. Hak ve hürriyetleri çiğniyor. Başörtüsünü serbest bıraktı, başörtülüleri hapse tıktı; dışarıdakileri de perişan etti. Dinin, dindarlığın içini boşalttı! Ayasofya’yı namaza açtı, ama tüm hak arama yollarını kapattı. Üniversiteleri susturdu. Meclisi, Danıştay’ı, Sayıştay gibi tüm kontrol mekanizmalarını etkisizleştirdi. “3 Y, yani, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar”ı kaldıramadığı gibi azdırdı! Hukuku değil, istibdadı hakim kıldı; tek adamcı ucube cumhurbaşkanlığı sistemini getirdi. “Zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dahi ve hatta yüz dahi derecesinde olsa…(içte ve dışta) mağlûp” (Beyanat ve Tenvirler, s. 90.) olduğunu apaçık gördük! Toplumu kutuplaştırdı, fakr-u zarurete düşürdü! Kilosu 20 lira olan kuru soğana muhtaç etti!
Şu halde bu zihniyetin iktidardan gitmesi, yönetimden el çektirilmesi lazım, hatta elzemdir. Ve hepimiz, “bu mefasid’i def etmek” zorundayız. Ne var ki, kimisi, “İyi de, CHP iktidara gelirse sonumuz ne olur? Bunun için iktidarı desteklemeye mecburuz!” diyor. Halbuki “Millet İttifakı” geliyor. Prensiplerini de, “adalet, hürriyet, demokrasi, insan hakları, şeffaflık, sorgulama; yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları kaldırmak” diye antlaşmasını yaptı; altına imza attı, deklare etti; icraat ve söylemleriyle ortaya koydu.
Aslında Mecelle Kanunu, “Önce def-i mefâsid, sonra celb-i menâfi”ye göre önce bu müstebit sistem defedilmeli! Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, 1869–1876 yıllarında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında Kur’an ve Sünnet-i Seniyyeden hazırlanarak kabul edilen, İslâm dünyasının ilk ve en mühim medeni kanunu Mecelle’dir. Bunun 30’uncu maddesi ‘’Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır’’ şeklindedir. Yani kötülüğü def etmek menfaat sağlamaktan önce gelir.
Siyasi rotasını menfaatine, “yalancı, gaddar, menfaat üzerine dönen canavar siyasete” göre değil, Bediüzzaman’a göre tayin edenler de bu kanuna göre hareket etmeli: “Her zaman def-i şer, celb-i nef’a râcih.” (Kastamonu Lâhikası, Enstitü/internet, s. 110.) Evet, Bediüzzaman’a göre hareket etmek isteyenler, “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhinde” (ESDE, Nutuk, s. 196.) olmak zorunda.