Çağın Müslümanları olarak, en büyük problemlerimizden birisi, “Nefsimizi terbiye, kendimizi ıslâh etmeye çalışmadan başkalarını terbiye ve ıslâh etmeye” çabalamamızdır.
Oysa, çocuğumuzdan önce kendimizi, anne/babamızdan önce kendimizi, kardeşlerimizden önce kendimizi, hala, amca, dayı, teyzelerimizden önce kendimizi, sair akrabalarımızdan önce kendimizi, komşularımızdan önce kendimizi, diğer din kardeşlerimizden önce kendimizi ıslâh etmeliyiz.
Bediüzzaman, “Hem Risaletü’n-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve halistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı manevî-i dalâlet karşısında tek başıyla galibâne mukabele eder.” ifadelerini kullanır. Ve kendi telif ettiği eserleri yüzlerce kez okur.
Prof. Dr. İbrahim Ebu Rabi’in de belirttiği gibi, “Bediüzzaman başkaları için değil, Risâle-i Nur’ları kendisi için yazdı!” der. Birinci Söz’ün giriş kısmında, bir paragraflık yazıda, kendi nefsine dört kez seslenir: “Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtiyle, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü, ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim “Sekiz Söz”ü, biraz uzunca, nefsime demiştim. Şimdi, kısaca ve avâm lisânıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.”1
Bir ileri iki sayfada yine “Bil ey nefsim! İşte, ey mağrur nefsim…” diyerek kendisine seslenir ve son sayfanın son cümlelerini şöyle bitirir:
“Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.”2 Görüldüğü gibi, çağın müceddidinin terbiye ve hizmet metodu formulünün birinci maddesi kendi nefsine hitap ile nefsini ıslâh etmeye çalışmaktır. Ki, buna da şöyle işaret eder:
“Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez. Öyle ise nefsimizden başlamalıyız. “Ey insan!” dediğim vakit, nefsimi murad ediyorum. Bu ders kendi nefsime has iken, ruhen benimle münâsebettar ve nefsi nefsimden daha hüşyâr zâtlara, belki medâr-ı istifade olur…”3
“Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim. Herkesi dâvet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi arayıp buluyorlar.”4
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 11. 2- Age, s. 12-13. 3- Age, s. 243. 4- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 405.