“19 Mart operasyonları”nın demokrasiyi ve hukuku topyekûn tahrip ettiği artık iktidar mahfillerince de ikrar ediliyor.
Yargılanmaların tutuksuz olmasını, bir tedbir olan tutukluluğun cezâya dönüşüp cezâdan beter hâle geldiğini dile getiren AKP kurucusu, Meclis eski Başkanı ve Adalet eski Bakanı Bülent Arınç’ın son olarak gazeteci Ruşen Çakır’a “muğlak ifadelerle insanları tutukluyoruz, ekmekten-sudan önemli olan adalet olmazsa hiçbir şey olmaz” diyerek Anayasa Mahkemesi kararlarının yüzde 67’sinin “âdil yargılama hakkının ihlâli olduğu” yakınması dikkat çekici. (Tv100, 20.4.25; Medyascope, 18.5.25)
Hukukçular, daha iddianameleri hazırlanmadan, “suçlulukları” kesinleşmeden insanların peşinen “suç örgütü isnadı”yla ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm muamelesi görüp tek kişilik hücreye konulmalarının yargısız infazla cezalandırma olduğunu bildiriyorlar.
“SİYASÎ RAKİPLERİNE OPERASYON DÜZENLETİYOR…”
Bundandır ki yargının suiistimaliyle Cumhurbaşkanı’nın “turpun büyüğü heybede”yle başlayıp “dananın kuyruğu kopacak”la, “firariler yakalansa delilleri buluruz”la ve en son “ahtapotun kolları”yla devam eden operasyonlarda bütün isnadların boş çıkmasının iktidarın aleyhine döndüğü, siyasî rakiplerini tasfiye kumpasının en evvel iktidardakilere kaybettirdiği uyarıları yapılıyor.
Zira 14-28 Mayıs seçimlerinde “millet ittifakı’ Cumhurbaşkanı adayını terörist elebaşların desteklediği” itiraflı sahte videolu iftiralardaki gibi, siyasî sâiklerle “gizli tanıklar”la “çamur at, belki tutar” asparagasların çöküşüyle iktidarın itibarı millet nezdinde daha da çöküyor.
Bu yüzden “Bir deli bir kuyuya bir taş attı kırk akıllı çıkaramıyor” diyen “bir çuval incirin berbat edildiği”ni nazara veren yazar Ahmet Taşgetiren, “Türkiye’nin en büyük şehrinin belediye başkanı tutuklanıyor, diploması iptal ediliyor, gösterilere katıldıkları için yüzlerce genç bayramı cezaevinde geçiriyor, memleket bütün dünyada ‘Silivri’ diye anılıyor” hayıflanmasıyla “birileri padişaha ‘en sevdiğiniz at öldü’ demeli” ikazını yapıyor. (Karar, 18.4.25)
Hâsılı, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın “tek adam rejimi keyfî bir düzen üretiyor. Yargı, yürütmenin aparatı olmuş; siyaset, mahkeme salonlarına sıkışmış, kuvvetler ayrılığı kalmamış, suçtan faile değil, failden suça gidiliyor, bir kişinin yargıyı, yürütmeyi ve yasamayı kontrol ettiği “sistem”de adaletin olmayacağı” tesbiti vakıayı ortaya koyuyor.
Bundandır ki “Sayın Erdoğan siyasî rakip gördüğü kim varsa operasyon düzenletiyor” ifadeleriyle DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, hukuk olmadan demokrasinin iyi işlemediği gerçeğiyle siyasî operasyonların derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunuyor.
“YARGI, İKTİDARLA İLİŞKİLİ KARANLIK GÜÇLERİN ETKİSİNDE!”
Aslında en son yüzde 51.1 oranıyla 4.5 milyona yakın oy alarak bir milyon 100 bin oy farkıyla seçilen İmamoğlu’na karşı 1999’da yüzde 25’le aldığı İstanbul Belediyesi Başkanlığından alınan Erdoğan’ın “Hukukun siyasallaştırmasıyla yargının siyasete âleti demokrasiyi yaralar. Demokrasi, hukuksuz yaşayamaz, hürriyetlerin kullanılmadığı bir demokrasi düşünülemez. Ve hürriyetler, ancak hukuk yoluyla garanti adına alınabilir. Çünkü hukuksuz bir demokrasi, haksız bir demokrasidir, iktidarla ilişkili karanlık güçler yargıyı da etki alanına almış” tepkisiyle mevcut vaziyeti tanımlıyor. (Ertuğrul Özkök, 26.3.25)
Ve Cumhurbaşkanı’nın o günkü “demokrasinin yargı ve yargıç bağımsızlığı olduğunu, aksi halde demokratik görüntüde baskıcı düzende aydınların, fikir adamlarının, gazetecilerin, sanatçıların ve siyasetçilerin haksız suçlamalarla mahkûm edildiği Türkiye’nin hızla içine kapandığı, milletin irâdesinin görmezden gelindiği” şikâyeti günümüzdeki vahameti özetliyor.
Neticede, siyasî operasyonlarla, koltuk ihtirası uğruna demokrasi ve hukuka ağır hasarlar veriliyor. Bu bakımdan demokrasinin ve hukukun inşası için öncelikle “otoriter ceberut rejim”in tasfiyesi gerekiyor…