Vaktiyle, memleketin birinde, şöhretli bir yazar, doğduğu kasabaya gider ve kasaba kahvesine kurulur. Kendini övmeye niyetlenen yazar, söze “Yazdıklarımı binlerce kişinin okuduğunu biliyor muydunuz” diye başlar.
Kahvedeki ihtiyarlardan biri lafa girer. “O da bir şey mi? Benim oğlumun yazdıklarını milyonlarca kişi okuyor!”
Yazar merakına yenik düşer ve sorar: “Oğlunuz ne iş yapıyor.”
İhtiyar istifini bozmadan cevaplar: “Tabelacı…”
Yazarın ilk işi zabıtayı aramak mı olmuştur bilemiyoruz. Ancak rakibinin tabelasını zabıtaya indirten birini tanıyoruz.
Barış Terkoğlu’nun haberine göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İBB’ye bir talimat göndererek, Ekrem İmamoğlu’nun ses ve görüntüsünü içeren materyallerin kullanımını yasaklamış.
Savcılığın bu yasak kararı sonrası İBB’ye ait metro, metrobüs, vapur ve otobüslerde ve durak ve istasyonlarda Ekrem İmamoğlu’nu gösteren herhangi bir içeriğe yer verilemeyecek.
Savcılığın böyle bir yetkisinin olmadığı açık. Yani yasak hukuka açıkça aykırı. Ceza hukuku profesörü ve bugünkü ceza hukuku sisteminin baş mimarı İzzet Özgenç de bu karara ilk tepki gösterenlerden biriydi. Fakat biz bugün meselenin hukukî boyutunu değil iletişim yönünü yazacağız.
İletişim yani basın ve medya gücü günümüzde muktedirlerin vazgeçilmezi. Şimdiki kadar olmasa da mazide de öyleydi.
Kahramanlıkların şiirler ile yayıldığı Cahiliye döneminde Arap şairler kralların gözdesiymiş. Putperest Mısır’da putların içerisine girip halka etkili sesleniş konuşmaları yapabilen ve “putları konuşturan” rahipler meşhurmuş. Yine Hitler’in Propaganda Bakanlığı da iyi(!) örneklerden.
Günümüzde de bu iş, devlet medyası ve güya özel medya eliyle görülüyor.
Youtube’da içerik üreticisi “AkademikLink” isimli bir Youtube kanalında, geçtiğimiz hafta bir video yayınlandı. Videonun başlığı şöyle: “Bir hafta boyunca Kuzey Kore te-levizyonu izlemek!”
Videodan öğrendiğimize göre, Kuzey Kore’de özel televizyon kanalları bulunmuyormuş. Vatandaşların internete erişimi de yokmuş. Her Kuzey Korelinin evinde radyo bulunuyormuş ve vatandaşların bu radyoları kapatması yasakmış. Sadece şanslı ve birinci sınıf Kuzey Korelilerin ise evlerinde televizyon varmış. Elbette “… köşesi” olarak anılan duvarda, liderin, babasının ve dedesinin cilâlı fotoğrafları zorunluymuş. Tozlandıran ceza alırmış.
Kuzey Kore devlet televizyonu ise haber, spor, sağlık, sinema, müzik, marşlar ve slayt gösterisi gibi çeşitli içerikler ile her an Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un propagandasını yapıyormuş.
Kuzey Koreliler bu televizyon içerikleri sayesinde tüm dünyanın kendilerine düşman olduğunu, liderleri sayesinde bu düşmanlarına galip geldiklerine inanıyorlarmış.
Şimdi çuvaldızı kendimize batıralım. Maalesef iktidar medyası dediğimiz ucube ülkemizde inanılmaz bir güce ulaştı. Televizyonda muhalif bir yayına rastlamak zor. Allah’tan Batıda birileri bir hafta boyunca iktidar medyası izlemek gibi bir gaflete düşmüyor da dünyaya rezil olmuyoruz!
Ama muhaliflerin sosyal medya hesaplarına son zamanlarda birer ikişer erişim engeli getiriliyor ve hesapları kapatılıyor.
Muhalefet için geriye sadece otobüs ve metrobüs ekranları, durak ve istasyonlardaki tabelalar kalmıştı ki savcılık hemen imdada yetişti ve tabelayı indirdi.
Vatandaşa da geriye, bakmak için kala kala, uzatma dakikalarını gösteren tabelalar kaldı.
Oynanmamış kabul edilen süreler… yaşanmamış kabul edilen yıllar…