Türkiye ve Amerika’nın ortaklaşa yapmış olduğu Suriye konulu ortak çalışma grubu sessiz sedasız gündemden düştü. Türkiye ile ABD heyetleri, Washington'da düzenlenen “Suriye Çalışma Grubu” toplantısında bir araya geldiler.
Toplantıda iki ülke arasındaki Suriye diyaloğunun üst düzeyde sürdürülmesinin önemi vurgulanırken, ortak açıklamada "Türkiye ve ABD, istikrarlı, kendisi ve komşu coğrafyayla barışık bir Suriye vizyonu bekleniyor" ifadeleri yer aldı. Bu görüşmenin ardından AB ve Amerika, Suriye’deki yaptırımları peş peşe kaldırdıklarını açıkladılar.
Amerikan merkez bankasının devreye girmesi, kredi kartlarının dolaşımı, ticarette dolar realizasyonu ve Swift anlaşmaları yapmalarının da önü açılmış oluyordu. İç barışın sağlanması içinde ciddi adımlar atılmasını da kolaylaştıracaktı. Ülkenin yeniden imar ve inşası, yeni anayasası, güvenlik hizmetleri, askeri personel ve ordu, kamu maliyesi ve kamu yasalarının oluşması, petrolden tutun tüm NTE gibi varlıklarının da değerlendirilmesinin önü açılmıştı.
Bu gelişmelerle birlikte aynı paralelde Türkiye’deki PKK’nın bitirilmesi noktası da hayli yol almıştı. Terörsüz Türkiye’nin gelişimi için elzem olan bu gelişmeler tek başına ilerlemiyor. Oyun kurucular olan Türkiye, ABD, Rusya, Çin ve AB’nin tutumları da olayların nereye dönüşeceğini belirleyecek.
Türkiye’nin savunduğu tez, PKK’nın uzantılarının Suriye ve Irak’ın kuzeyinde, PYD, YPG ve SDG şeklinde konuşlandığı şeklinde idi. Bu yüzden zaman zaman bölgeye sınır ötesi harekatlar düzenliyordu.
Şam hükümetinin kurulması sonrasında, SDG, uzun süre El Şara’nın çağrılarına kulak asmadı, teslim olmadı ve silah ta bırakmadılar. 25 Şubat 2025’te Öcalan’ın PKK’nın silah bırakması çağrısı sonrası, SDG de Suriye hükümeti ile anlaşmaya yanaştı. Silahlarını bırakmadan Suriye Hükümeti’nin bir parçası olduklarını ifade etmeleri beklenen gelişme değildi, silahların bırakılması, askerlerin teslim olması ve Suriye’nin bütünlüğüne entegre olmaları bekleniyordu.
Yaşana gelişme ise, SDG’nin Suriye ordusuna entegre edilmesi oldu, düzenleri pek bozulmadı. Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda SDG sadece kamufle mi oldu. El Şara ülkesinin bütünlüğünü korumak adına böyle bir anlaşmaya zorunlu mu kaldı? Bölgeden yansıyan gelişmeler bunlar.
SDG lideri Mazlum Abdi ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında, SDG’nin temsil ettiği toplum kesimlerinin mensuplarının “siyasal sürece ve tüm devlet kurumlarına katılımlarının güvence altına” alınmasının ön planda tutulduğu anlaşma şeklinde 11 Mart 2025’te imzalandı. Yeni Suriye’de demokratik yapılanmayı yeniden inşa etmek kolay değil, heterojen bir dağılım söz konusu. Federal bir yapı ve otonomi asla düşünülmemeli ve ileri vadede olmasının da önü kapatılmalı. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve barışın tesisi Türkiye için önemli. Özellikle PKK lideri Öcalan tarafından yazılan ve 27 Şubat’ta İmralı Heyeti tarafından kamuoyuna açıklanan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrasında SDG ve yeni Şam yönetimi masaya oturması gözlerden kaçmış değil. Bu iki süreci bir birbirinden bağımsız düşünmek yanıltabilir.
Bu anlaşmanın Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilere etkisi ne olacak, asıl soru bu. Yukarıda bahsettiğimiz AB ve ABD’nin yaptırımları kaldırması sonrasında, bağımsız bir Arap Cumhuriyeti hüviyeti kazanan Suriye’de, bundan sonra operasyonları nasıl yapacaksınız. PKK kendini lağvettiği için Suriye’deki uzantılarından bahsetmenizi de artık dünya kamuoyu kabul etmeyecektir. Bu yaklaşıma karşı, Ankara mutlaka plan yapmıştır.
Türkiye, tutumunu yeniden gözden geçirmek zorunda. Harekatların gerekçelerinde, PKK ile ilişkilendirme yapılıyordu, SDG ise değişim yaşamadan silahları ile birlikte entegre oldu. Kuzey ırakta da aynı sıkıntı söz konusu. Gerçi yöneticiler, kazanmak için adım atıyorlar. Irak’la yapılan “kalkınma yolu projesi” terörsüz bir yapıda hayata geçebilir. Nihai hedef Suriye’nin kuzeyinde ve kuzey ırakta Kürt devletinin alt yapısını hazırlamaksa, Türkiye bunun önlemini alacaktır.
Türkiye’deki iç barış ve terörsüz günlere doğru gidiliyor. PKK’nın bitirilmesi sonrasında Suriye üzerinde yeni değişiklikler yapılması gündeme gelebilir.
Bu arada Suriye’nin içinde bulunduğu en önemli sorun, etnik grupların hak ve hürriyetlerinin sağlanması ve barış içinde yaşama. Özellikle İsrail Golan tepelerinden vaz geçmiyor. Ayrıca Şam’a doğru 10 km derinlikte sızma işlemi yaptı ve telle çevirerek kendi toprağı şeklinde lanse ediyor. Dürziler, Nusayriler, Hristiyanlar, Sünniler üzerinden ülkede karışıklık çıkarılması, ayrıştırıcı tutumları ve MOSSAD’ın yalan haberlerle iç savaş çığırtkanlığı sürüyor.
Şara kuvvetleri kalkışmayı önledi ve barıştan yana tavır koydu. Elbette Türkiye’nin de katkısı büyük. Hatta Şam yakınlarında bir üs kurulması noktasında hazırlıklardan bahsediliyor.
Amerika, her gelişmeye ticari bakmakla birlikte, kendisini ön planda tutmaya çalışan bir yapıya dönüştü. İsrail’in soykırımına karşı AB ve diğer ülkelerinden yükselen seslere kulak tıkayamıyor. İspanya’nın başını çektiği İsrail’le olan ilişkilerin gözden geçirilmesi ve askıya alınması AB’nin gündeminde. İsrail Orta Doğu ‘da yalnızlaşıyor, kendine çekidüzen vermek zorunda, İsrail’in iç siyasetinde Netenyahu sallantıda ve iktidardan uzaklaştırılması için çabalar giderek artıyor. Trump İsrail muhalefet lideri ile görüşebilirim demesi bu gelişmenin habercisi.
Orta Doğu gezisinde İsrail’e gitmemesi de önemli idi, yakın planda İsrail’de hükümet değişikliği söz konusu olabilir. Suriye üzerinde yeni denklemler, Türkiye, ABD, AB ve İsrail arasında gelişebilir.