Yanık bir salâ sesiyle güne uyandı. Mutfağa kahvaltı hazırlığı için girdiğinde, inceden inceye yayılan sesle içine garip, buruk bir his çöktü.
Zaten her salâ sesinde aynı duyguyu yaşardı. Dünyanın bir oyalanma yeri olduğunu, ölümün ise çıplak gerçek, bir hakikat olduğunu düşünürdü. Üstad’ın sözü de zaten hep zihninde yankılanırdı. “Kabrin ön ciheti azab, arka ciheti ise rahmettir!”
İçi huzursuz olmuştu. İşini bırakıp balkona çıktı. Pencereyi açtığında salâ bitmiş, “mahallemiz sakinlerinden” anonsunda Hacı teyzenin ismi zikredilince birden içinden bir şey kopmuştu.
Hacı teyzenin vefat haberiyle eski günlere gitti. Mazideki eskimeyen günlere... Daha çocuk yaştaydı onu tanıdığında. Kur’ân okunan bir mecliste, sessizce ağlayan biri dikkatini çekmişti çocuğun. Onu çok sevmiş, bir daha ayrılamamıştı kendisinden. Onu tanımakla hayatında bir daha kapanmayacak olan bambaşka bir sayfa açılmıştı.
Hacı teyze bir irşad eriydi. Hz. Aişe (ra) validemizi örnek almış bir hanımdı. Muhitinde, etrafına ışık saçıp aydınlatan fener misali, çok hayırlara vesile olmuş, birçok gönüle dokunmuşluğu vardı.
Risale-i Nur menbaından kana kana âb-ı hayat içmiş, etrafına da sakilik yapan bir feyiz pınarıydı âdeta. Hakikat tezgâhında ilmek ilmek gönül dokumuş, elvan elvan iç dünyasını bezemiş, hece hece düğümleri çözmüş, akabinde de ruh dünyasını inşa etmişti. Çocuk yaşta ailesinden gelen tasavvufî anlayışla da kalp toprağı yumuşamış, zikrullahın feyzi ile dilinden dua, gözünden yaş eksik olmayan bir Hak dostuydu.
Nerede bulunsa etrafı genç yüreklerle hâlelenirdi. “Kızlar! Durmayın, dinlenmeyin, Allah’ı anlatın, hizmet edin!” diyerek hep nasihatte bulunurdu. “Allah bir kulunu sevdiğinde onu herkese sevdirir” hadis-i şerifinde buyurulduğu gibi, gerçekten hacı teyze de çok sevilir sayılırdı. Onu tanıyan cezbesine kapılır, bir daha ayrılamazdı.
İbadetine çok düşkün idi. İhlâslıydı, fedakârdı, gıybet etmez, ettirmezdi. Takva yolunu seçmişti. Hüsn-ü misal idi. Gönlü zengin, yüzü güleçti. Kapısı gece gündüz açıktı. Evine gittiğinizde, yer minderleriyle çevrili bir oda, bir köşede rahle, üzerinde sayfaları açık mushaf ve gözlüğü olurdu. Hemen bir kenara diz çökülür, Hacı teyzenin şeker şerbet muhabbetine dalınır gidilirdi. Kâh Risale-i Nur okur, kâh Hayatü’s-Sahabe, bazen de Hadislerle Müslümanlık okuyarak, efsunlu bir zaman dilimine adım atılır, derken Medine sokaklarına kapı aralanır, Cennet bağlarında seyran edilir gibi olunurdu. Hacı teyzenin bulunduğu ortamlarda zaman mekân farkı kalkmış gibi olur, saatlerin nasıl geçtiği anlaşılmazdı.
Bir keresinde tüm gün beraberdiler. Fakat gençler, sohbet-i canandan bir türlü ayrılamamışlardı. Yukarıda hacı teyze ile olunduğunda zaman kavramının kalmadığını belirtmiştim. İşte o gün de öyle olmuştu. Güneş batmak üzereydi. Hacı teyze baktı olmayacak, hemen bir çözüm bulmuştu. Çözüm, hep birlikte hacı teyzenin evine gitmek, geceye kadar orada kalmak.. Sonra da anneleri gelip alacaktı gençleri. Hep birlikte hacı teyzenin evine giderken o esnada gurub eden güneşi görünce “Çocuklar, halimize güneş bile gülüyor!” demişti can teyzeleri. Tabiî onlar da gülmüşlerdi güneşe.
İşte yine mazi sayfalarından bir anıcık daha... Takvimler 21 Mart’ı gösterdiğinde gençler, “Üstad Bediüzzaman, Nevruz (bahar) bayramında kırlara çıkarmış” diyerek, hacı teyzeyi alırlar, güle oynaya kırlara gidilir, ağaçlar altında Risale okunur, tefekkür edilir, Üstad’ı da hayalen sohbetlerine dahil ederlerdi. Sanki capcanlı aralarındaymış gibi hisseder, bambaşka bir zaman helezonu içinde olurlardı.
Hasılı buralara sığmaz hatıralar vardı. Çok şey öğrenmişlerdi ondan. Nice güzel maneviyat dolu günleri, kandil geceleri, ramazanları yaşamışlardı birlikte.
Ne çok yaşanmışlıkları vardı. Hangi biri anlatılır bilmem ki. Buraya sadece birkaç anekdot ve bir tutam hatırayı aktarabilmek bile bu satırları yazanı mutlu etti.
Hayra adanmış, Hakk’a hizmetle geçen bir ömür. Her seferinde helâlleşirdi. “Allah Cennetinde de beraber eylesin, adım başına sevap ihsan eylesin, ayağınıza sağlık” diyerek niyazda bulunurdu. Biz de bu dualara gönülden “amin” diyoruz. İşte o, çok sevdiği Rabbine kavuşmuştu artık. Sessiz sedasız veda etmişti bu fânî âleme...
Evet, bir hacı teyze geçti bu diyardan. Geride bir hoş sadâ bırakarak...
Allah kendisinden razı olsun. Kabri pürnur, mekânı Cennet olsun...