27 Aralık 2013, Cuma
Evimize, odamıza yığdığımız eşyalar… Günler, aylar boyu kullanmadığımız kap-kaçak… Atmadığımız eskiler, püsküler. Güya antika eşyalar... Boşaltmadığımız çöp kutuları… Süpürmediğimiz tozlar vs. bizi ne kadar sıkıntıya sokar? Darlanıyor, darlanıyor, sıkılıyor, sıkılıyoruz!
Midemize indirdiğimiz lokmalara dikkat ediyoruz? Haddi, sınırı aşınca faydalı gıdalar bile bizi mahvediyor! Hasta ediyor! Obezite oluyoruz!
Peki, zihnimize ne tür bilgiler yığıyoruz?
Ya kalbimize?
Yanlış, bâtıl fikirler, düşünceler... Beynimizi yıkayan reklâm, pespaye filmler… Haram, gayr-i meşrû manzaralar!
Psikolojik bir tesbittir: Duyduğumuz, gördüğümüz, dokunduğumuz, kokladığımız herşey zihnimizde, kalbimizde bir iz bırakır! Tekrarlana tekrarlana izler derinleşir.
“Günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler—neûzu billâh—mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar. Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (Bediüzzaman, Lem’alar, 2. Lem’a)
Haram, müstehcen, gayr-i meşrû, pespaye manzaralar unutkanlık yapar!
Robotlaşıyoruz! Olumsuz olaylara tepki gösteremiyoruz, kötülüklere tepki veremiyoruz!
Halbuki; kalp, beyin, göz, kulak, herbiri bir emanettir. “Hakikî mü’min, imâniyle Hàlıkının emânetini, O’nun nâmına ve izni dairesinde istimâl eder.” Gaflet içerisinde olan ise, “Hıyânet edip nefs-i emmâre hesâbına çalıştırır!” Ve ihanetin bedeli, sıkıntı, azap, ruh darlığı, psikolojik rahatsızlıklar olarak bize geri dönüyor!
Vicdânlarımız dâim azab içinde kıvranır. Meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder. En sonunda da, “O kadar sevdiğin mal ve evlât ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zâyi olup kaybolacak. Senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sanabırakıp boynuna yükletecekler.” “Emânette hıyânet cezasını çekeceksin. Çünkü, en kıymettar âletleri en kıymetsiz şeylerde sarf edip nefsine zulmettin...” “Hayat-ı ebediye esâsâtını ve saadet-i uhreviye levâzımâtını tedârik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmâniyeyi Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir sûrete çevirdin.”
Oysa “helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır. Allah’a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah nâmına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesâbiyle vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse istiğfar etmeli: ‘Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl. Amin!’ demeli ve O’na yalvarmalı.” (Bediüzzaman, Sözler, 6. Söz)
Okunma Sayısı: 1330
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.