Soru: “Bu dehşet zamanda, ‘siyasette muktesid meslekte’ gitmeyen Deccal/Süfyanın tuzağına düşer; ne demektir?”
Evvelâ bazı tabir ve kelimeleri açarak meseleyi anlamaya çalışalım: Siyaset; at bakıcısı, tımarcısı, yöneticisi anlamındaki seyis kelimesinden gelir. Devleti yönetenler, devletin sahibi değil, bakıcısı, idarecisidirler. Sahip, millettir. Bürokrat ve siyasetçi hizmetçidir, seyisdir.
Meslek; usûl, tarz, tutulan yol, metot ve sistem demektir. Siyasette meslek; bir düşünce, bir sisteme sahip olmayı gerektirir. Siyasette mesleksizlik ise, konjonktürel davranmak, menfaat üzerine hareket etmek demektir. Her gelen dolmuşa binmektir.
“Muktesit”; iktisad demek, yani, israfa girmeyen, hasislik ve cimriliğe de düşmeyen en doğru, en istikametli yaşama biçimidir.
Siyasette muktesit meslek, “ifrat-tefritten” uzak; “vasat, orta yol”, dengeli yol, “sırât-ı müstakîm”, yani, hürriyetçi, meşrûtiyet-i meşrûacı, demokrat yolu ifade eder.
Muktesid, iktisada riayet etmektir. Demek ki iktisat, “ifrat ve tefritten”, aşırılıklardan beri olup “hadd-i vasat/dengeli” gitmektir.
Siyasette israf ise, zarar vermek ve zulme girmek olarak da anlaşılabilir. Şu halde “siyâsetteki muktesid meslek”, aşırılıklardan âzâde olarak Risale-i Nur’un ortaya koyduğu Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki hizmet metotlarına uymaktır.
“Siyasette muktesit meslek”te gitmemek, Deccal/Süfyanın tuzağına düşmektir: “Rivayette vardır ki, ‘Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tamaı uyandırarak insanların o zayıf damarlarını tutup kendine musahhar eder’ diye bu hadîs ihtar ediyor; ‘İsraf eden ona esir olur, onun dâmına düşer’ diye haber verir.” 2
Böylece siyasette de “Tamah yüzünden çoklarını avlıyorlar... Ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı İlâhîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır.”
Kurtuluş, “siyasette muktesid mesleği” takip etmektedir.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Beyanat ve Tenvirler, s. 105. 2- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 502. 3-Bediüzzaman, Mektubat, s. 406-407.