Tasavvufu, ebedî huzura ve mutluluğa ulaşma isteği doğrultusunda nefsi kötü huylardan arındırma, kendini ve nefsini en iyi bir biçimde tanıma olarak tanımlanabilir.
Tasavvuf mefhumunun kaynağı hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Şemseddin Sami, Kamus-u Türkî’sinin tasavvufla ilgili maddesinde her ne kadar bu kelimenin Yunanca hikmet mânâsına gelen “sophia”dan geldiğini söylüyorsa da, İsmail Hakkı İzmirli bunun doğru olmadığını dile getirmektedir. Delil olarak da ilk sofi olarak anılan Ebu Haşim’in (öl. 767) zamanında henüz felsefe kitaplarının tercümesinin yapılmadığını, bundan dolayı da bu kelimenin Yunanca’dan geçmiş olamayacağını belirtmektedir. 1
Tasavvuf tanımlarını maddeler halinde sıralamak gerekirse: Tasavvuf, masivayı (Allah’tan başka her şeyi) terk edip Allah ile beraber olabilmektir. (Cüneyd-i Bağdâdî)
Tasavvuf, kulluk ahlâkına bürünmek, onunla süslenmektir. (Muhyiddin İbni Arabî)
Tasavvuf, şeriatın zahir ve batınını, ahkâm ve adabını bilip yaşamadır. (Seyyid Şerif Cürcani)
Tasavvuf, vakti değerlendirmek ve vaktin kıymetini bilmektir.” 2 (İbni Osman Mekkî)
“İman hakikatlerini keşfetmeyi ve Cenâb-ı Hakk’ı hakkıyla tanımayı asıl gayesi yapan, Peygamber Efendimiz’in (asm) Mi’racıyla açtığı yolu takip eden, kalbi işletip ruhânî olarak seyr ü süluk etme yöntemini benimseyen, zevkî, hâlî ve bir derece şuhudî olarak iman ve Kur’ân hakikatlerine mazhariyetle insanı geliştiren, olgunlaştıran bir sır” olarak tarif eder. Ona göre tasavvuf; tarikat, velâyet ve seyr ü süluk adıyla anılan şirin, nurânî, neşeli ve ruhânî bir kudsî hakikattir. 3
Tasavvufun çok farklı tarifinin yapılması, mutasavvıfların farklı bakış açılarından kaynaklanır. Ancak temelde hepsinin birleştiği nokta tasavvufun İslâm’ı yaşamayı hedeflediği görüşüdür.
Tarikat ise, genel mânâda tasavvufun sistemleşmiş hali, yaşama biçimidir.
Yukarıdaki tanımlamaların dışında hareket edip, tasavvufçu, tarikatçı olduğunu iddia eden, ya tasavvuf, tarikata girmiş acemi, ya kendisini geliştirmemiş bir cahil, ya onu alet etmek isteyen bir “sabiyy-i mürid ve müteşeyyih” (müritlik ve şeyhlik taslayan bir çocuk) veya tarikatçı gibi görünen bir sahtekârdır.
Dipnotlar:
1- Ceride-i ilmiye, s. 2345, 2346.
2- Kuşeyri, er-Risaletü’l-Kuşeyriye [Mısır: 1966], 2:553.
3- Bediüzzaman, Mektubat, s. 428.