“İ’lem ey mağrur (gururlu), mütekebbir (büyüklenen), mütemerrid (inatçı) nefis! Sen öyle bir zâfiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba (koronavirüs, vs.’ye) mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür...” (Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 75)
Bir teselli ararken, şu pasaj da imdadımıza yetişti: “Ey Hâlıkını tanıyan hasta! Hastalıklardaki elem ve tevahhuş ve korkmak ise, hastalık bazen ölüme vesile olduğu cihetindendir. Ölüm, nazar-ı gaflet ve zâhirî cihetinde dehşetli olduğundan, ona vesile olabilen hastalıklar korkutuyor, telâş veriyor. “Evvelâ bil ve katî iman et ki, ecel mukadderdir, tagayyür etmez.” (Lem’alar, s. 211./Dokuzuncu Deva)
Ve keza, o sıralar bir de şu türkü kulağımıza çarpmasın mı?!: “Bir gün mutlak öleceğim/ Türkülerle gömün beni!”
İyi de, şarkı, türkünün ne feyzi, ne bereketi var ki, kabirden ötelere de ne nur versin? Hakikî feyiz, nur ancak duâlardan gelir! (Ki, türkücüler bu versiyonunu da mutlaka seslendirmeli.
Biz de okuyup çokça dinlemeliyiz!):
“Bir gün mutlak öleceğiz!”
Duâlarla gömün bizi!
Çok ağladık, güleceğiz,
Duâlarla gömün bizi!
Sevap var mı türkülerde?
Feyiz cevap-suallerde,
Nur, saadet duâlarda,
Duâlarla gömün bizi!
Bu dünyanın vefası yok,
Lezzeti yok, sefası yok,
Derdi, gamı, cefası çok,
Duâlarla gömün bizi!
Bir üzüm için yüz tokat
Vurur; o yüzü de sakat,
Yalnız şifadır hakikat,
Duâlarla gömün bizi!
Masivada yoktur vefa,
Her zevkinde binler cefa,
Cennettedir gerçek sefa,
Duâlarla gömün bizi!
Her işinde riayet et,
Muhabbet, ihlâs, uhuvvet,
Her amelde tam isabet,
Duâlarla gömün bizi!
Meyletme asla Karun’a,
Selâm Musa’ya, Harun’a, (as)
Girelim sur-u Kur’ân’a,
Duâlarla gömün bizi!
Gençlik, ihtiyarlık, kabir,
Yollar olsun şükür, sabır,
“Hayat-ölüm!” gerçek; Hak bir,
Duâlarla gömün bizi!
İmanla bezenmiş ömür,
Kalbolur elmasa kömür,
Yollar mamur, evler mamur,
Duâlarla gömün bizi!
Çaydan akar ömür hızlı,
İnkârın yolları buzlu,
Geçmez hayat sazlı, sözlü,
Duâlarla gömün bizi!
Feyiz yok şarkı, türküde,
Laz’ı da yer arz, Türk’ü de,
Ahret pazarı sergide,
Duâlarla gömün bizi!
Ne bu işve, ne bu eda?
Bilinmez ne zaman vade!
Dostlarına eyle veda,
Duâlarla gömün bizi!
En son gelir darağacı,
İmansıza feci, acı,
Yılan akrep, çıyan öcü,
Duâlarla gömün bizi!
Su için kurulur kazan,
Haşir, hesap, amel, mizan,
Nur olur namaz, Ezan,
Duâlarla gömün bizi!
İşte bindim tabutuma,
Gidiyorum Ma’bud’uma,
Günahlarım küme küme!
Duâlarla gömün bizi!
Bağ-ı Cennet olur mezar,
Ne itap var, ne de azar,
Münker-Nekir’e müntazır,
Duâlarla gömün bizi!