Sulh halinde olduğumuz veya Müslüman memleketinde yaşayan, “zımmî” denen gayri müslimlere bile kâfir denilmemeli. Nitekim kör adama, ‘Hey kör!’ demediğiniz gibi... Çünkü eziyettir. Eziyette nehiy vardır.” 1
Bediüzzaman, Peygamber Efendimiz (asm) Müslümanların içinde yaşayan gayri müslimlere eziyet etmeyi yasakladığı şu hadisten (mealen) almış olmalıdır:
“Kim zimmî olan birine eziyet ederse ben onun hasmı olurum.” 2
Başkasının ağzından, inkâr ettiğine dair kesin bir delil, bir söz -bu söz kesin küfrüne delâlet etmelidir- çıkmadıkça, rast gele damgalamak çok tehlikelidir. Gerek hissi davranarak, gerekse canavar siyasetin dolduruşuna gelenler şu muhteşem tahlili de gözönüne almılıdır:
Meselâ, demiş, “Bu şey küfürdür.” Yani, o sıfat imandan neş’et etmemiş; o sıfat kâfiredir (kişinin sözü veya davranışı). O haysiyetle, o zat küfür etti, denilir. Fakat mevsufu (o sıfatı taşıyan kişi) ise, mâsume ve imandan neş’et ettikleri gibi, imanın tereşşuhatına da hâize olan başka evsafa malik olduğundan, o zat kâfirdir, denilmez. İllâ ki, o sıfat küfürden neş’et ettiği, yakînen (çıktığı kesinkes) biline... Zira başka sebepten de neş’et edebilir (İnkârından, küfründen değil de, kızdığından, anlamadığından, cehaletinden kaynaklanabilir.) Sıfatın delâletinde şek var (sıfatın kürüne delâlet etmesi şüphelidir); imanın vücudunda da yakîn (imanın var olduğuna kesinlik) var. Şek ise yakînin hükmünü izale etmez (Şüphe ise, kesin bilginin hükmünü yok etmez). Tekfire çabuk cüret edenler düşünsünler!” 3
Dipnotlar:
1- Müslim, İman, 112. 2- Kütüb-i Sitte, Müslim, İman, 158. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 30.