Kuşlara el sallamayı...
Papatyaları, bulutları, mevsimleri...
Yâri, ağyarı selâmlamayı...
Her şeye taze bakışlar göndermeyi...
Biraz biraz öğrenir gibiyim!
Meğer beni bekliyormuş köşedeki ağaç!
Merhaba yeryüzü!
Merhaba gökyüzü!
Bir su gibi içmeliyim geceyi ve gündüzü...
Ne yapardık sabahlar olmasaydı!
İyi ki gördük gün ışığını.
İyi ki insan olmuşuz.
İyi ki yaşamak, ölmek var.
İyi ki yeniden dirileceğiz.
İşte sabah kaç ümit....
Kaç sağanak rahmet...
Bunca hediye var.
Bunca yaşamak.
Yaşamak yine yaşamak...
Yaşamak, ah...
Uçup gidiyor zaman.
Kalbim kanıyor durmadan.
Bir veda; bin feryat...
Ben memnunum yaşamaktan.
Hayat güzel; sen niye böylesin?
Bulutlar bir uçtan bir uca...
Gökyüzüne küs müsün?
Hayat güzel; sende tuhaf telâşeler...
Bırak yakasını dünyanın.
Örseleme kuşları, kelebekleri...
Hayat güzel; akıp gidiyor zaman.
Aklında, kalbinde, sırtında...
Anlamsız, amansız yükler...
Hayat güzel; her çiçek, her böcek, her yıldız...
Dahası kalbin Sonsuz’a ayna...
Perdeleri sıyırsana!
Zamana, mekâna siner; ayrılıklar, kavuşmalar...
İner kelimelerden kalbin kıvrımlarına;
İner akarsu telâşeleri...
Kuşların cıvıl cıvıl bayramı...
Sükût sükût bestesi dağların.
Hayatın gürültüsü var; uykuların horultusu...
Tortusu kalır zamanların;
Batan gün gibi ufuklarda...
Bir tutam kızıl bulut, bir avuç mavilik gibi...
Ben giderim; ellerimin gölgesi kalır.
Aklım kalır buralarda;
Yarım bıraktığım ekmeklerde kaldığı gibi...
Bir güzel yüzde gözlerim kalır.
Ayrılırım; gözlerim öksüz kalır.
Ölürüm...
Aşklarım ah, aşklarım yarım mı kalır!
Çekirdeğim ben; düşerim toprağa.
Kabuklarımın hüznü kalır toprakta.
Tortular, horultular, kabuklar...
Kalır da karın altında...
Yavaşlar, çabuklar unutulur;
Çekirdek gibi yeni bir yol tutulur;
Baharı solur bütün ölmüşlüklerim.