"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Dini bütünlük” mü, “bütün” bir dindarlık mı?

Ali Rıza AYDIN
16 Haziran 2016, Perşembe
Denize düşüp de ıslanmamak mümkün olmadığı gibi, bir toplumun içinde yaşayıp da o toplumun yapısından, kültüründen; dininden-diyanetinden etkilenmemek mümkün değildir.

Husûsiyle, bu toplum, bir Müslüman memleketi; bir İslâm medeniyetinin yaşandığı yer ise, aklı başında insan, İslâm’dan nasibimi almamış olamaz, “İslâm’ı yaşamam mümkün olmuyor” diyemez.

Yeter ki, dinsiz olmaya; yeter ki imandan nasipsiz olmaya!

Bir Müslüman beldesinde bulunmak ve İslâm gibi mütekâmil bir dinin mensubu olmakla şereflenmek imanın altı, İslâm’ın beş şartını ezberlemekten ibaret olmasa gerektir.

Evet, bunları bilmek, iman etmek; ruh-u canla kabul etmek tamam da; mü’min olmak, Müslüman olmak; bir tevhid dini olan İslâm’a mensup olmak aynı zamanda içini doldurmayı da gerektirir.

Bediüzzaman’ın tabiriyle insan, “İpi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır.” Dolayısıyla bir Müslüman, yaptığı her güzel davranıştan sevap kazandığı gibi; işlediği fenalık ve münkerat da, günaha düçar ediyor insanı. Bununla birlikte, ne fenalık ne de güzellik kişinin şahsına münhasır kalıyor.

Yukarıda da ifade edildiği gibi insan insandan ve başkalarının  hayat ve davranış tarzından şu veya bu şekilde etkileniyor.

Yani, “üzüm üzüme bakarak kararıyor”.

Kelime-i Şahâdeti söylemek, kul olmanın mihengi. Namaz, oruç her Müslüman’ın; zekâ ve hac ise, maddî imkânı müsait olan Müslümanların ifa etmekle mükellef olduğu vecibelerdir.

Bunu herkes bilir.

Mesele bilmek değil, bilineni hayata geçirmek; onların icabını toplum hayatına aksettirmektir.

Bir Müslüman, sıralanan şartlarla, Cenâb-ı Hakk’a karşı sorumlu olduğu gibi; nefsinin, neslinin, arkadaşının, yurttaşının huzurundan sorumlu; hukukundan sorumlu; sağlığından sorumlu; daha da önemlisi, onların, doğrulardan haberdar olmasından sorumlu.

Bir Müslüman, “Neme lâzım” diyemez.

Model iyi olur, iyilikler çoğalırsa; toplumun da ibresi doğru yolu gösterir.

Allah’ın dininin ihmale uğradığı, fiilî olarak yaşanmadığı; yaşayanların görülmediği; görülenin örnek alınmadığı bir toplumda, görülen davranış biçimi hayat bulur, hâkim olur insana.

Demek ki, etkileşim için; içinde yaşadığı topluma doğru model olmak için “dini bütün” olmak değil; ölçüsü Kur’ân olan, modeli Sünnet olan “bütün” bir dindarlık gerekiyor.

Okunma Sayısı: 1347
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • said haktan

    16.6.2016 14:09:23

    Allah cc sizlerden razı olsun hemen her yazarın yazısında risale-i nur okuyor gibiyim........İYİ ki yeni asya var.............

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı